Haftasonu bir dizi bitirdim.
Keyifle, hızlı hızlı, ne olacak diyerek.
Öncelikle diziyi hazırlayanları tebrik etmek lazım. Çekimler, bizden insanlar, geçmişimiz, geçişler, diyaloglar, Cunda’nın güzelliği… Matematiksel olarak da doğru bir senaryo ki, son bölümlerdeki klişeler hariç çok hoşuma gitti.
Hayır size bir dizi eleştirisi, yorumu yapmayacağım. Leyla rolündeki Seda Bakan’a zaten bayılıyorum, onu da söylemeyeceğim. Tüm karakterler yerine oturmuş, oyunculuklar çok iyi, bunu da söylemeyeceğim.
Spoiler de vermeyeceğim.
Zaten sağır sultan duydu, dizinin Aile Dizimi ile ilgili olduğunu. Eminim aile dizimi yapanlar için tam bir fırsatlar dönemi olacak. (Benim de çok sevdiğim bir iki arkadaşım var bununla uğraşan. Onların da yolu açık olsun. Ne mutlu çeşitli yöntemlerle kendini bulanlara ve onlara yardımcı olan, alan açanlara.)
Beni düşündüren başka konular. Dizide bize verilmek istenen alt mesajlar. İşte benim not ettiklerim. Sizler başka neler diyeceksiniz, merak ediyorum. Dizi Netflix’de 1 numarada olduğuna göre eminim pek çoğunuzun söylecek sözü vardır.
Hayatta mükemmel olmaya çalışmanın gereksizliği (Ada karakteri üzerinden)
Hepimiz bu yoldayız. Bize dikte edildi. Öğretildi. Önce öğrenciyken başarılı öğrenci, örnek evlat, söz dinleyen, kurallara uyan, gereğinde susan, saygılı, ama aynı zamanda da hareketli, neşeli, atak, kendine güvenen, vs. vs. Sonra genç kadın – erkek olunca başarılı, hatırı sayılır bir işe sahip (doktor ya da avukat), aile kurmuş, ailesini de mükemmel yöneten, çocuk da yapan, kariyer de.. Vs. vs. Kadınsan daha da zor. Hem başarılı, hem güzel, hem istenen, hem anne, hem eş, hem evlat….. Yanlış yapmana izin yok. Tüm yükler ile omuzların gittikçe aşağı düşüyor. Ama tüm bunlar gerçekten gerekli mi?
İletişimin ve pozitifliğin önemi (Leyla karakteri üzerinden)
Mesleğin olmayabilir, üniversiteyi yarıda bırakmış olabilirsin, ama biraz özgüven, biraz hoşsohbetlikle dağları bile devirebilirsin. Güleryüz, pozitiflik de bu tarife eklendi mi, değmeyin hayat başarısına. Hayat başarısı aslında nedir?
Paranın değil, insanlığın, dostluğun önemi (Ada, Leyla ve Sevgi karakterleri üzerinden)
“Paranın ne önemi var, mühim olan insanlık” diyordu o güzel şarkıda. Bu dönemde para önemli. Kabul ediyorum. Hele ki fiyatların her hafta zamlandığı, kirazın manavda 80-100 TL lara satıldığı şu dönemde. Ama bu dizide, bize verilen bir mesaj var; el ele, kol kola verilirse, dayanışma ve dostlukla, bir cepten diğer cebe destek gelirse her şey başarılabilir. Sevgi ve dostluk çok önemli. Sizin çevrenizde kimler var?
İlişkilerde zorlamanın gereksizliği (Ada ve Selim karakterleri)
Evlilik ve aşkda sevgi, saygı, sadakat, tolerans ve denge olması gerektiğini hep söylerim. İşte Zeytin Ağacı dizisi de bunları söylüyor. Spoiler vermemek için konuya girmiyorum.
Tüm yükü omuzlamak, kadınlığı unutarak tamamen erkek rolüne girmek ne kadar doğru (Sevgi ve Ada karakteri üzerinden)
İş hayatında, kariyerde başarılı olmak için daha ne kadar erkek gibi davranacağız? Zeytin Ağacı dizisinde bir karakterimiz önemli bir pozisyon için 2 sene çocuk yapmamak şartlı bir kontrata imza attırılmak isteniyor. Çocuk yapmak bir kadının en doğal, en önemli özelliklerinden biriyken, yükselme şartı olarak yasak konulması kapitalizmin kadınlara dayattığı bir şart.
Başarılı olmak için erkek gibi olmaya gerek yok. Kadınlık özelliklerimizin, tatlı dilimiz, adaptasyon yeteneğimiz, multitasking imiz, resmin bütününü görüp, detaylarla uğraşabilmemizin, takım çalışmasına yatkınlığımızın bizi ileriye taşıması gereken bir dönemdeyiz. İşte tam da bunu konuşmamız lazım.
Her grupta enerjisi yüksek, neşe, sevinç, hareket getiren birinin olmasının önemi (Leyla karakteri üzerinden)
Son 5-6 senedir, çevremde enerjisi yüksek, beni de yukarıya çeken insanlarla olmayı çok seviyorum. Bunu istiyorum ve bunu da çekiyorum kendime. Sadece bu da değil, ben de öyle olmayı seçiyorum; yüksek enerjili, pozitif, hareketi seven, hareket getiren. Müzik çaldığında kalkmak için başkasını beklemiyorum artık. Ay acaba nasıl dans ediyorum, nasıl gözüküyorum diye de kasmıyorum kendimi. Nasıl eğleniyorsam, öyle… Bir de bakıyorum ki gruptaki diğerleri de beni görünce önce yerlerinde sallanıyor, sonra da dansa katılıyor. Çok mu güzel dans ediyorum? Hayır… Ama dans etmeyi seviyorum. Anı ertelemiyorum. Ne güzel şarkıydı, kaçırdım demek istemiyorum. Siz hareketi, enerjiyi nerede buluyorsunuz?
İnsanın kendini iyileştirmesinde bilim (tıp) ve inancın kolkola gitmesi gerekliliği (Sevgi karakteri üzerinden)
Bu konuda Bruce Lipton’un kitabı bende bir kapı aralamıştı. (İnancın Biyolojisi, okumadıysanız, okuyun, okutturun). İnsan isterse her şeyi yapar. Hücrelerine bile hükmedebilir. Hodri meydan. Batı bilimi ve Doğu bilimi el ele, kol kola gitmeli. Beden ve zihin aynı yolda ilerlemeli. Eşim endüstri mühendisi. benim inançla başardığım şeylere hep kuşkucu yaklaşır. Bir AVM’de hep ama hep park yeri bulurum, bulacağıma inanırım çünkü. O ise döner, dolaşır, bazen de bana alayla “Hadi bana da bulsana” der. Ben de bulacağıma inanınca önümüzde bir araba parktan çıkar ve biz onun bıraktığı yere gireriz. Kendisi ile sık sık Kuantum’dan girip, Bilinçaltı, Felsefe vs. konulu sohbetlerimiz olur. (Biraz değişiğiz, kabul ediyorum) Geçen seneki çığır açan sohbetlerimizden birinde aynen şöyle dedi “Ben Batı Bilimi ile eğitim gördüğüm için bugüne kadar karşı çıkıyordum, ama aslında Doğu Biliminde de senelerini geçirmiş kişilere Batı Biliminde profesör olmuşlar kadar saygı göstermemiz gerekmez mi? Bundan sonra önyargılarımı atacağım, ve bir tıp profesörüne gösterdiğim anlayışı, bir doğu filozofuna da göstereceğim.” “İşte bu.” dedim kendi kendime. Bu tarz konulara ilgi gösteren ve toleransla bakan kişiler genelde kadınlar. Ama erkeklerin de bunun olabilirliğini görmesi hepimiz için çok önemli. Biz kadınlar ileri giderken, erkeğimizi de yanımıza çekelim derim. Ne dersiniz?
Mutluluğun insanın içinde olduğu (Tüm dizi boyunca)
Cunda harika. Zeytin ağaçları muhteşem. Ama esas olan yer değişimi değil. Evet ne demişler “Ağaç değilsin, bulunduğun yeri sevmiyorsan, değiştireceksin”. Kahramanlarımız da aynen böyle yapıyor. Cunda’ya taşınıyor. Cunda’ya taşınmak aslında çevre değişimi. İnsan değişimi. Şehirden kaçıp, basite dönmek. İçindekini dinleyebilmek. Bahçede top oynamak, basit plajlarda denize girmek. Para harcamak zorunda olmadan yaşamak. Ya da az para harcayarak yaşamak diyelim.
Aslında pandemi sonrası hepimizde bir bilinç, bir uyanış olmuştu. Hayatta esas önemli olan şeylerin para ile satın alınamayacağı gerçeği. Pandemi kısa sürünce pek çoğumuz eski hayatımıza geri döndük. Yine alışveriş, yine lüks, yine yüzeysellik, yine ego.
Ya siz ne dersiniz, neler düşündürdü bu dizi size?
Bahar Anahmias, the thinker