Hayatınızın Senaryosu
Hayatınızın senaryosunu yeniden yazmaya var mısınız?
Büyük şair Shakespeare bir oyununda bütün dünyanın bir sahne olduğunu ve hepimizin o sahneye girip çıkan ve rollerini oynayan oyuncular olduğunu söylemişti.
Gerçekten de hayatımız boyunca bir rolden başka bir role koşarak bir nevi oyun gibi yaşıyoruz hayatı.
Yalnız çok farklı roller de canlandırıyoruz. Bazen dram, bazen komedi ya da macera türü de olabiliyor bu rol aldığımız oyunlar. Kiminde çok iyi performans gösterirken, bazılarında hiç beğenilmiyoruz. Bazen rollerimize itiraz ediyor, senaryoda değişiklik yapılsın istiyoruz. Kimimiz ise hiç itirazsız verilen her rolü kabul ediyor. Oyunun sonunda beklediğimiz de hep farkedilmek, öne çıkmak, onaylanmak ve hakkımızda güzel sözler duymak.
Yıllar geçtikçe ne kadar iyi canlandırırsak canlandıralım benzer roller bizi sıkmaya başlıyor. Kurtulmak istiyoruz bu monotonluktan. Bir renk, bir farklılık olsun istiyoruz hayatımızda.
Eric Bern’in kurucusu olduğu insan ilişkileri, yaşantıları ve davranışlarını inceleyen Transaksiyonel Analiz yaklaşımına göre hayatımızın senaryosunu yazmaya doğumumuzla birlikte başlıyoruz. 0-7 yaş arasında duyduğumuz, gördüğümüz, görmediğimiz, duymadığımız ama üstü örtülü biçimde sezdiğimiz mesajları bir videoya kaydeder gibi depoluyoruz. Bu kayıt bir pusula gibi hayat yolculuğumuzda bize yön gösteriyor ve vereceğimiz bir çok kararı etkiliyor. Kısacası çocukluk döneminde bir senaryo yazıyoruz ve o senaryonun söylediği şekilde yaşıyoruz. Yetişkinlik dediğimiz şey de aslında bu çocukluğun tekrarı oluyor.
İnsanın hayatına damga vuran tüm olaylar da çocukluk döneminde yaşananlar.
Peki ya senaryomuz çok kötü ise bunu sonrasında değiştirme şansımız var mı?
Elbette,neden olmasın?
Çok sevdiğim bir söz var: “Öğrenci hazır olunca,öğretmen aniden ortaya çıkar.”
Gerçekten de insan değişime hazır olduğunda başka bir farkındalık geliştiriyor. Okuduğu kitabın satır aralarını kavramaya, izlediği filmde alt metni irdelemeye başlıyor ya da birisini dinlerken konu başka çağrışımlara yol açabiliyor.
Daha etkin dinleme ve bakarken gerçekten görme eylemi devreye giriyor. Daha meraklı, daha sorgulayan, daha ilgili ve daha coşkulu bir kafa yapısı oluşmaya başlıyor.
Tabii ki değişim kimse için kolay değildir. Neticede belirsizlik durumu bir kaygı yaratır. Ama hiç bir zafer ya da başarı da korkarak ve risk almadan kazanılmaz.
Cesaret bizi özgürleştirir, özgürleşmek de bizi olmak istediğimiz insana götürür. Korkularımız bizim zihnimizde yıllar boyunca kalıplaşmış düşünceler ve inançlardan oluşur. Büyük bir cesaretle hayatımızın dizginlerini elimize aldığımızda senaryomuzu baştan yazma fırsatına sahip olabiliriz.
İnsanın kendisiyle yüzleşmesi, içindeki olumsuz sesleri bastırarak, kim demiş, ne demiş diye düşünmeden yalnızca kendi bireyliğini yaşaması çok önemli.
Bizler yalnızca bedenimizden ibaret değiliz. Bizler sadece bulunduğumuz topluluğa aidiyetimizle de tanımlanamayız.
Kazanımlarımız ya da donanımlarımız da hiç değiliz.
Bizleri başarılarımız ya da başarısızlıklarımız da temsil etmez.
Banuhan Güvenir
Bizler doğduğumuz günkü en saf halimizle sağlam ve mükemmel olarak yaratıldığımız için eşsiz ve biriciğiz.
Hepimiz hayat yolculuğunda acı,tatlı bir çok deneyimle karşılaşıyoruz. Hepimiz belki benzer, belki farklı çeşitli yaralar alıyoruz. Düşüyoruz, eziliyoruz, örseleniyoruz, yeniliyoruz ama sonunda bir şekilde tekrar ayağa kalkıyoruz. Hiç bir acı sonsuza kadar sürmüyor. Acılar bizlere büyük tecrübeler katıyor ve biz daha güçlenmiş şekilde ayağa kalkıp yola devam ediyoruz.
Geçtiğimiz aylarda katıldığım “potansiyelinizi gerçekleştirme” konulu bir atölye çalışmasında bizleri etkileyen 3 kahramanı seçmemiz ve neden onları seçtiğimizi anlatmamız istendi.
Öğrendim ki aslında kahramanlarımız bizlerin olmak istedikleri kişilermiş. Gerçekten de hepimiz kahramanlarımızı rol model olarak alıp, onların sahip olduğu erdemlerin savunucusu olmuyor muyuz hayatımızda?
Bu seminerde içimizdeki en iyi “ben’i” ortaya çıkarmak için neler yapabileceğimizi çalıştık.
En başta bir hedef belirleyip, bir yol haritası çizmek ,büyük ve radikal adımlarla değil ama küçük kararlı adımlarla konfor alanının dışına çıkmak,deneme ve yanılmalarla “yeni bir ben” yaratmak için yapılacak ilk şey.
Konfor alanımız neymiş diye soracak olursanız ise; korkularımız, bilinmezlikler, yetersizlik hisleri, sınırlarımız, başarısız olma kaygılarımız, değişime direnmek, aşırı kontrolcülük, güvensizlikten oluşan birikimimiz.
Farklı konularla ilgilenmek,yeni bir çevreye girip yeni insanlar tanımak, yeni uğraşılar denemek de içimizdeki o bize özel ve özgün potansiyeli dışarı çıkarmak için bir araç.
Banu Güvenir
Tutkuyla yapmaktan zevk alacağımız, uğraşırken zamanı, mekanı unuttuğumuz adeta kendimizi kaybettiğimiz eylemlerin içinde olmak bizi “en mükemmel benimize” götürecek.
Marifet bize o aşkınlık hissini yaşatacak tutkuyu bulmakta.
Bu hayatta neyi temsil etmekten,neyi yapmaktan mutlu olacaksak onu bulmak en büyük görevimiz.
İnsanın kendini bilmesi, içine dönmesi ve yapabileceklerini hayata geçirmesi kendi elinde.
Bugüne kadarki hayat senaryomuz iyi yazılmamış olabilir.
Ama mevcut birikimimizle daha iyisini yazabiliriz. Çünkü hayatımızla ilgili sorumluluk almaya hazırız, duygularımızı yönetebiliyoruz ve gücümüzün farkındayız. Yeni rolümüz de mevcut değerlerimizle örtüşen ve bizimle özdeşleşen bir rol olmalı.
Vakit geçmeden eski senaryoyu yırtıp boş bir beyaz kağıda büyük bir şevkle yeni senaryomuzu acilen yazmaya başlayalım. Ve kendimizi bir sanatçı titizliğiyle yeniden inşa edelim.
Gandhi’nin dediği gibi “dünyada görmek istediğiniz değişim kendiniz olmalısınız.”
Siz değişirseniz dünyanız da değişir.
Değişmek ve gelişmek dileğiyle,
Banuhan Güvenir
Yazarın Diğer Yazıları için:
Sosyal Ağların Ağına Düşmeyelim, tık tık.
İnsanın Anlam Arayışı, tık tık.