Modern felsefenin babası kabul edilen Descartes uzun yıllar varoluşun anlamı üzerine kafa yormuş, çokça düşünmüş ve en sonunda bir sonuca vararak
“Düşünüyorum öyleyse varım.” veya havalı Latincesiyle söylersek “Cogito ergo sum” demişti.
Ancak günümüze döner ve bizi çevreleyen şu hayata bakacak olursak varoluşumuzun pek de öyle düşündüğümüz için onurlandırıldığına şahit olmayız. Nitekim yeni havalı / cool statümüz tamamen görünürlüğümüzle alakalı. Bu nasıl bir görünürlük peki?
Size bir soru sormak istiyorum: Dünyaca çok sevilen bir şarkıcı bir konser verecek olsa maksimum kaç kişi izleyebilir konserini?
Mesela ben şu an Beyonce’nin instagram sayfasına baktım. Hesabındaki takipçi sayısı 128 milyon kişi. Beyonce şu anda oradan canlı yayın yapıp bir konser verse 128 milyon kişi onu aynı anda izleyebilecek. Bu nasıl muazzam bir imkan ve nasıl bir güç değil mi? Hiç bir dünya liderinin onunki kadar takipçi sayısı yok. ABD başkanı Trump’ın takipçi sayısı 13,1 milyon kişi mesela.
Bu arada merak edip baktım instagramda en çok takipçisi olan ünlü kim diye. Futbolcu Christiana Ronaldo imiş. Tam 170 milyon kişi onu takip ediyor.
Beyonce ve Ronaldo’nun takip edilmeleri çok normal. Biri müzik diğeri futbolda son derece yetenekli ve başarılı iki kişi. Bu hak edilmiş şöhrete ulaşana kadar kimbilir ne zorlu bir mücadele vermişlerdir. Dolayısıyla bu kadar geniş kitlelere bir tıkla ulaşabilme gücü belki de emeklerinin en büyük mükafatıdır.
Benim asıl kafamı kurcalayan çoğu insandan hiç farkı olmayan “sıradan insanların” (sıradan derken asla bir küçümseme barındırmıyor ifadem lütfen yanlış anlaşılmasın) diyelim bir sene önce hiç tanınmazken kısa sürede nasıl yüzbinlere hatta bir milyon ve üzeri takipçi sayısına ulaştıkları.
İnsanlar bu ünsüz ünlüleri, nam-ı diğer fenomen ya da influencerları neden takip ediyor sosyal medyada?
Bu insanlar ne yapıyor da bu kadar geniş kitlelerin ilgisine mazhar oluyorlar?
Ne yaptıklarını şöyle kabaca sıralayacak olursam:
Yemek yapıyorlar.
Makyaj yapıyorlar.
Annelik yapıyorlar.
Güldürmeye çalışıp, komiklikler yapıyorlar.
Kitap ya da film önerisi veriyorlar.
Çeşitli konularda yorumlar yapıyorlar.
Güzellik tarifleri veriyorlar.
Yoga yapıyorlar.
Fotoğraf çekiyorlar.
Geziyorlar.
Ha bir de en son Kurtlarla Koşan Kadınlar çoğaldı. Eskiden meleklerle yaşamaya çalışılıyordu. O demode oldu çoktan. Uygulayıcısı da elim bir şekilde yaşamını kaybetmişti zaten. İzinden giden olmadı.
Bu listeye baktığımızda ilginç gelen bir şey var mı? Bence hayır.Çünkü çoğunu hepimiz yapıyoruz.
Peki bu insanlar neyi farklı yapıyor da binler hatta milyonlar bu insanları ilgiyle niye takip ediyor? Tabii ki çoğunu bizim de yaptığımız bu aktiviteleri onlar sosyal medyada herkese gösterdikleri için reklam ya da iş alıp bir de üstüne para kazanıyorlar. Onları izleyen biz onların para kazanmasına yardımcı olurken, biz para kazanmadığımız gibi hatırı sayılır da bir zaman kaybediyoruz. Sürü psikolojisinin etkisiyle takipçilerine takipçi katıyor fenomenler.
Benim çocuğum yok. Çocukları olan bir arkadaşıma instagramda takip ettiği anneler olduğunu bildiğim için neden onları takip ettiğini sordum.Empati yaptığını ve diğer annelerin annelik yolculuğunu kendisininkiyle kıyasladığını söyledi. Bir nevi röntgencilik durumu yani.
Zaten sosyal medya aslında gözetleyenlerle, kendini ve yaşamını teşhir edenlerin buluşma noktası değil mi? İki tarafın da durumdan çok hoşnut olduğu aşikar.
Düşünün selfie-özçekim çılgınlığını. Anneannem hayatta olsaydı ve beni selfie çekerken görseydi eminim şöyle derdi: “Kızım kendi kendinin resmini çekene deli derler. Aman kimse görmesin.”
Ben de derdim ki: “Anneannecim lütfen çağı anlamaya çalış. Tam tersi. Amacım bu özçekimimi sayfama koyup herkesin beni görmesini ve beğenmesini sağlamak.”
Takip etmeye kayda değer bulduğum ve son derece “normal” görünen
bir fenomenin bile ilgiyi canlı tutmak adına zaman zaman ne saçma ve gereksiz paylaşımlar yaptığına şahit oluyorum. Takipçi kaybetme stresinin yaptırdıkları sanırım.
Geçenlerde kendisi de instagramda fenomen olup kitabı binlerce sattığı için linçe uğrayan Nilgün Bodur çok güzel bir tespit yaptı. İnstagramda herkesin çok ilginç, sıra dışı ve renkli olduğunu artık normal, sıradan insana hasret kaldığımızı söyledi. Tabii ki bu tespitin yüksek oranda ironi içerdiğini vurgulamama gerek yok sanırım.
Bu tespiti teyit eden canlı bir örneğe denk geldim sonraki günlerde. Takipleştiğim bir genç kadın ve arkadaşları birbirlerini överek, çok şükür hepsinin anormal ve sıradışı insanlar olduklarını söyleyerek iltifat ediyorlardı karşılıklı.
Çoğu kadının moda ve estetik cerrahinin tutsağı olarak fiziken tektipleşmeden zerre rahatsız olmadığı günümüzde, kişilik olarak anormallik ve sıradışı olmanın peşinde koşmak nasıl bir bilişsel çelişki değil mi?
Öyle günlere geldik ki insanların değerini takipçi sayıları ve beğenme oranlarına göre biçiyoruz. Oysa nice değerli ve başarılı insan var ki kimi gerek görmediğinden,kimi zamanı olmadığından,kimisi de sosyal medyayla bir doku uyuşmazlığı yaşadığından bu mecralarda yer almıyor. O insanlar bu paralel evrende YOK. Hiç varolmadılar zaten.
Takipçi sayılarıyla fenomen ya da influencerlara öykünen binlerce kişi var. Hatta şöhretini kaybetmiş eski ünlüler de kendi çaplarında sosyal mecralarda dikkat çekmek için türlü türlü atraksiyonlar yapıyorlar. Ya da çok ünlü olsa da bu fenomenlerin gücünü fark edip onların takipçilerinden kendilerine yeni takipçi çekmek adına bu fenomenlerle sıkı dostluk (belki proje) kuran ünlüler var. Bunları da gördük ve görüyoruz. Sosyal medya veya paralel evrenin şöhret anlayışı farklı. Eski şöhretini buraya transfer edip dönüştüren ve kurallarına göre uyumlandıran şöhretini perçinliyor ve sürdürülebilir kılıyor.
Yakınlarda okuduğum bir haber ise fenomenlik kavramını resmen arşa taşıdı. Genç bir RAP şarkıcısı dünyanın artık liderlere değil, fenomenlere ihtiyacı olduğunu söyledi. Oldukça düşündürücü değil mi? Ronaldo veya Beyonce’nin takipçilerinden oluşan bir ülke kurduklarını hayal edin mesela. Nasıl olurdu acaba?
Pop-art sanatının kurucusu Andy Warhol yıllar önce “Bir gün herkes 15 dakikalığına ünlü olacak .” meşhur aforizmasını kazandırmıştı bize.
Maalesef çok yanıldı. Yüzbinlerce ünsüz, sıradan kişi yüzbinler, hatta milyonlar tarafından değil 15 dakika, günler, haftalar, aylar ve yıllarca ünlü tutulmaya devam ediliyor, edilecek.
Çünkü devir görünme devri.
Görünürsen ve izlendiğin müddetçe varolacaksın. Burada görünmeyenler ise eski dünya kurallarıyla varolma mücadelesini sürdürmeye devam edecek. Ta ki artık yok sayıldıkları ana kadar.
Sosyal ağların ağına düşmeyelim.