Gelecek Neler Getirecek?
Eşimle film seyretmeyi çok severiz. Hatta dizi filmleri. Bizi alır, götürür. Hayal gücü, oyunculuk, yapım, her birinin ne kadar girift ve karmaşık kurgulandığını görür, kendi ülkemizdeki yapımlara hayıflanırız. Haksızlık etmeyeyim, son yıllarda yurtdışına satış yapıldığı için daha özenliler. Daha çok para harcanıyor. Yine de kopya olmadan senaryosuyla, konusuyla bizi şaşırtan bir dizi yok açıkçası.
5 sene önce keşfettiğimiz bir dizi var. Black Mirror. Adını bilgisayar veya iphone/ipad’in siyah ekranından aldığını söylüyorlar. İlk bölümü ile karı-koca ikimizi de şoke etmişti. Sosyal medyanın gücünü, teknoloji karşısında bazen çaresiz kalabildiğimizi anlatıyordu. Teknolojinin karanlık yüzünü, insanların bu teknoloji karşısındaki tutumunu, ahlaki değerlerin çöküşünü.
Black Mirror her biri birbirinden bağımsız bölümlerden oluşan 3 sezonluk bir dizi. İstediğiniz sezondan ve istediğiniz bölümden başlayabilirsiniz. Her bölüm başlıbaşına bir film tadında. Senaryoları da değişik insanların kaleminden çıkmış diyorlar. Benim gibi teknolojiye meraklıysanız hepsini seyretmek isteyeceksiniz zaten.
Dizinin 3 bölümünden bahsetmek istiyorum. Siz diğerlerini seyredersiniz zaten. Aman ha, hepsini arka arkaya seyretmeyin. Sonra “Bu mudur? Dünya böyle mi olacak?” diye depresyona bile girebilirsiniz.
Bahsetmek istediğim ilk bölümde sosyal medya öyle bir hal almış ki, herkes birbirini puanlar hale gelmiş. Marketteki kasiyer sana kibar mı davranıyor, hemen çıkarıyorsun telefonunu, onu scan edip puanlıyorsun. Aynı şekilde o da seni. Herkesin bir puanı var. Bu puan neticesinde belli işlere başvurabiliyor veya belli ortamlara giriş sağlayabiliyorsun. Puanın düşükse vay haline…. Ezik ve silik bir vatandaş olarak yaşıyorsun. Hiçbir yere kabul edilmiyorsun. Tüm dünya puan kapma savaşında, insanlar birbirine yapmacıklık derecesinde nazik. Bir aksilik olduğunda da puanın o hızla düşüyor ve toplumdaki yerin sarsılıyor.
Bu bölüm 3.sezonun açılış bölümü. İzledikten sonra “Dünya bu hale mi geliyor? Yok canım, daha neler? Evet Facebook, Instagram beğenileri herkes için önemli ama” dedik eşimle.
İnanır mısınız, hafta daha bitmeden internette önüme bir haber çıktı:
Çin 2025 yılına kadar kuracağı bir sistemle vatandaşlarını dijital ortamdaki hareketleri ile puanlayacak ve değerlendirecekmiş. Puanı yüksek olan ailelerin çocukları daha iyi okullara vs. girebilecekmiş.
Diğer bahsedeceğim bölümde ise insanların gözünde bir lens var. Bildiğimiz lenslerden değil ama. Bu lensin özelliği tüm hayatınızı kaydetmesi. Eşinizle kavga mı ettiniz? “Sen bana şöyle şöyle demiştin” diyorsunuz. O da “Hayır efendim, bak seyret” diyor ve o anı istediği ekrana yansıtıyor. İkiniz de kavgayı onun gözünden tekrar seyrediyorsunuz. Kim kime ne demişti, o sırada nasıl bakmıştı vs. görüyorsunuz. Bölüm çok ilginçti. Bu tarz bir uygulamanın insanın özel hayatına ne kadar da müdahale ettiğini karı koca tartıştık açıkçası.
Çok geçmedi, internette bir haber gördüm:
Sony kaydedebilen bir lens çıkarmış. Yakında kullanıma da sunacakmış.
Değinmek istediğim 3.bölümde ise kocasının kaybı ile yıkılan bir kadının yapay zeka ve data ile kocasının neredeyse klonu ile kurduğu ilişki anlatılıyor. Verdiğimiz data ile yapay zekanın nerelere ulaşabileceğini görmek açısından ilginç. İnsanı insan yapan özellikler, makinenin ne kadarına hakim olabileceği….
Çoğumuz Google’un bize verdiği email platformu olan gmail’i kullanıyoruz. Hep düşünmüşümdür, “Google bu kadar geniş gönüllü, cömert mi ki bunca insanın emaillerini hafızasında tutsun? Kimbilir ne büyük serverlar ve alanlar lazımdır bunun için” diye.
Geçenlerde Dijital Medya üzerine gittiğim bir seminerde Google’da önceden çalışmış bir gençle tanıştım. Konu konuyu açtı.
Google’ın emailleri tutarak bizler hakkında inanılmaz bir veri / data topladığını anlattı.
“Google hiçbirşeyi boşu boşuna yapmaz” dedi.
Aldı mı beni bir düşünce?
Hepimiz farkındayız:
Facebook’ta yapılan testlerde son derece doğru sonuçlar çıkıyor. Facebook bizi bizden iyi tanıyor. Tabii ki yine bizim sayemizde.
Google’da yaptığımız aramalar sonucunda “bize yardım olsun diye” yan tarafta hep aynı tür bilgilerin çıktığını farketmemiş olamazsınız.
Telefonuma gelen resimlerin metadatalarından hırsızımı yakalattığımı anlatmıştım daha önce.
Yaptığımız her hareket, bastığımız her tuş dijital kimliğimizi oluşturuyor.
Beğenilerimiz, resimlerimiz, konuşmalarımız, yorumlarımız….
Pervasızca yazıyor, çiziyor, kendimizi ifade ettiğimizi düşünüyoruz.
Dijital Dünya’da o kadar da özgür olmadığımızı yakınlarda görmedik mi?
Bu diziler insan hayal gücü. Ama bizi geleceğe hazırlıyor.
Bahar Anahmias
Dijital Dünya bizi bir araya getiriyor. Felaket dönemlerinde insanların hemen bir grup oluşturarak harekete geçmesini sağlıyor.
Bir iş kurmak istiyorsanız, bu ortamda daha çabuk sonuca ve yatırıma ulaşabiliyorsunuz.
Ünlü olmak istiyorsanız, işte Instagram, işte Youtube, iste Facebook.
Peki ama fişlendiğimizi, her hareketimizin kaydedildiğini, bizim için bir profil oluşturulduğunu bilmek? Beni açıkçası rahatsız ediyor.
Bahar Anahmias
Bir aralar bir söylem vardı “In the internet nobody knows you are a dog” (İnternette kimse kopek olduğunuzu bilmez)
Artık “Metadata Analizimize göre kahverengi bir labrador bu. Siyah noktalı beyaz bir Beagle karışımıyla yaşıyor.” diyorlar.
Bence çoktan bu kısmı aştık. Çocuklarımız da internette yabancıların güvenilir olmadığını biliyor artık.
Bilmemiz ve hemen benimsememiz gereken “Dijital Dünya’daki Hareketlerimizden Biz Sorumluyuz”
Bahar Anahmias
“Ne Kadar Verirsek, O Kadar Özelimizi Biliyorlar.”
Siz anladınız.
Bahar Anahmias, the concerned digital citizen
Anneler ve mentorların buluşma noktası www.i-mom.org