Site icon Bir Kahve Molası

Fide Okulları, Çocuklarımızın Bilinçle ve Özenle Yetişecekleri Bir Okul

İnovasyon çağını yaşıyoruz. Endüstri 4.0 diyoruz. Okul bitirmeden (Steve Jobs), okulu sevmeden (Elon Musk) başarılı olanları, yenilik yapanları hayranlıkla seyrediyoruz. Ama okullarımız, eğitim sistemimiz hala Sanayi Devrimi zamanından kalma. Çocuklar fabrikadaki işçiler misali sırayla sınıfa giriyorlar, zil çalıyor, ara veriyorlar, bilgiyi ezberliyorlar, vs. vs.

Bir Kahve Molası’nı takip eden okuyucularımdan pek çoğu ara ara sormuştur bana; çocuklarınızı hangi okula yolladınız, bu okulu niye seçtiniz diye. Onlar için daha önce bir yazı yazmıştım “okul seçimi” ne yardımcı olmak için.

Ben kızlarımın okulunu tam 17 sene önce seçtim. O günden bu yana eğitim sektöründe de pek çok gelişme oldu. Online eğitimden, flipped classroom’a, blended learning’e pek çok terim söylenir oldu.

Tecrübeli bir anne olduğum bir gerçek. Büyük kızım bu sene liseden mezun oluyor. Küçük kızım ise ortaokullu. Hem anaokulu, hem ilkokul, hem ortaokul hem de lise tecrübem var artık.

Karar verdim; yeni açılan ya da yeniliklere adapte olan, çocuklara farklı bir bakış açısı sunan okulları araştırmaya.

Ve bu okulları da sizlerle buluşturmaya.

İlk röportajımı daha önce yayınlamıştım.

Bugünkü ise Fide Okulları. Ali Koç kurmuş. Eğitimpedia ile tanıdım Ali Koç’u. Ağırlıklı yabancı dildeki eğitimle ilgili kaynakları türkçeye çeviren bir site Eğitimpedia. İngilizcesi yeterli olmayan ya da tüm yazıları bir arada bulmak isteyenler için bir kaynak.

Eğitim alanında sadece içerik üretmek yetmemiş Ali Bey’e. Bir de okul kurmuş.

Hemen bir randevu aldım. Maltepe’deki okullarının kapısından girdim. Bahçe kapısından itibaren farklı bir dünya burası. Koşan çocuklar, sınıflarda kafasında kaskıyla patenli çocuklar… Hareket özgürlüğü olduğu belli.

Çocuklar hareket halinde ama çok fazla gürültü yok.

Rengarenk pencereler, sımsıcak turuncu rengi duvarlar, etrafta güleryüzlü ve güvenilir öğretmenler ve bir sürü çocuk.

Öyle uzun konuştuk ki Ali Bey’le… Sınavlardan, başarıdan, çocuk yetiştirmekten ve Fide’den…

Hiç bitmesin istedim.

………………………………………………………………………………

Bahar Anahmias: Sevgili Ali Koç, öncelikle bu röportaj için teşekkür ederim. Fide Okulları kurulmasını, gelişmesini keyifle seyrettiğim bir okul. Sizin de eğitimle ilgili bir insan olduğunuzu biliyoruz.

Fide’yi kurmaya nasıl karar verdiniz? Sizi bu tarz bir karara ne itti?

Ali Koç: Benim profesyonel işlerimden biri eğitim danışmanlığıydı ve Fide’yi kurmadan önce özel okullara danışmanlık yapıyordum.

Çok sayıda özel okulun bina seçiminden, insan kaynaklarına, eğitim programlarına kadar tüm süreçlerinde danışmanlık yaptım. Klasik ya da farklı okulların olduğu pek çok okuldan bahsediyorum.

Marka yaratmak, marka konumlandırmalarını yönetmek, hepsi işimin bir parçasıydı.

Çok sayıda okul kuruyorsunuz ama bir süre sonra o okulların hepsi de diğer okulların kulvarına girmeye başlıyor.

Çoğunu başka bir yola girsin diye kuruyorsunuz ama sonuçta hepsi aynı kulvarda yer almaya başlıyor. 

Sonra 2013’te, doğru eğitim nasıl olmalı düşüncesiyle Eğitimpedia’yı kurduk.

Sadece okul değil ebeveyn – çocuk ilişkisi, öğretmen – öğrenci ilişkisi üzerine kendi yazılarımız, değerli kaynaklardan çevirilerimiz oldu bu platformda.

Dünyadaki doğru uygulamaları görelim ve paylaşalım istedik. Eğitimpedia çok okundu, çok takip edildi.

Biz bu paylaşımları yaparken, Türkiye olarak düşünsel bir bariyerimiz olduğunu gördük. Herkes “Evet, bunlar çok güzel ama Türkiye’de olmaz” diyordu. 

Neden Türkiye’de olmasın? Bunlar Türkiye’de olur, hem de çok güzel olur. Bizim öğretmenlerimiz kötü öğretmen mi? Bizim çocuklarımız farklı mı? Dünyada olan bütün iyi şeyler Türkiye’de olabiliyor da, eğitimle ilgili iyi örnekler neden olmasın?

Bu bizi harekete geçirdi ve Fide Okulları’nın kurulma nedeni de bu oldu doğrusu.

………………………………………………………………………………

Bahar Anahmias: Bu sistemde velinin de kafa yapısının değişmesi lazım ama değil mi?

Ali Koç: Elbette. Biz bu sisteme mahkum değiliz.

Öğretmenin tahtaya çıkıp, ezbere anlattığı ve bütün çocukların ses çıkarmadan dinlediği bir sisteme bütün ülke mahkum olamaz ki…

Bu yüzden inandığımız çerçevede kendi okulumuzu kuralım istedik. Benim eğitim sektöründe 20. yılım. Onca yılın birikimini somut bir üründe ortaya koyalım istedik.

Eğitimpedia’da yazdıklarımızın uygulandığı bir okuluz ve biz Fide’yi, Eğitimpedia’daki ana fikir ekseninde örgütlenmiş bir uygulama okulu olarak görüyoruz.

………………………………………………………………………………

Bahar Anahmias: Eğitimpedia’da okuduğumuz ekollerden hangisinin bir örneği Fide? Finlandiya eğitim sistemi mi? Yoksa bir mix mi?

Ali Koç: Ben bir ülkeden eğitim modeli getirmeyi doğru bulmuyorum. Bazı okulların dile getirdiği “Biz A ülkesinden model getiriyoruz ya da B ülkesinden model getiriyoruz.” sözleri bizim, ithal eden kültürümüzün kötü bir yansıması.

Her ülkenin kendi koşulları vardır ve eğitimde ithalat olmaz. 

Öte yandan başka bir ülkenin eğitim sisteminden neden, nasıl etkilenirsiniz? Bir tekniği beğenirsiniz, bir yeniliği almak istersiniz.

Beğendiğiniz yöntem ve tekniği getirirsiniz, “Bu benim ülkem için de uygundur” dersiniz. “Biz Finlandiya’dan model aldık, Kanada’dan model aldık, Kore’den model aldık” gibi bir yaklaşımı açıkçası hiç doğru bulmuyorum. Bunu özellikle derin açıklamak istiyorum çünkü biz sık sık Finlandiya’daki eğitim modeline benzetiliyoruz. Benim eğitim programını beğendiğim tek ülke Finlandiya değil ki…

………………………………………………………………………………

Bahar Anahmias: Eğitimpedia’da Finlandiya eğitim sistemi yazıları çok okunuyor galiba.

Ali Koç: Eğitimpedia’nın patlayan yazısı Finlandiya’ydı.

Aslına bakarsanız, İskandinav ülkelerinin çoğunun çok iyi eğitim sistemi var.

Hollanda da iyi bir örnek. İrlanda, Kanada’da da eğitim konusunda çok iyi işler yapıyor.

Bir de ülkeden bağımsız, bazı ülkelerde bazı okullar çok iyi işler yapıyor. Amerika’da böyle okullar var mesela. Aslında Amerika’daki temel eğitim yaklaşımını hiç beğenmem ama bir iki okul var ki, onları beğeniyorum.

O yüzden bir eğitimcinin ayakları kendi topraklarına basarken öbür taraftan dünyadan ne kadar çok şey alabiliyorsa, ne kadar zenginleşebiliyorsa, ne kadar derinleşebiliyorsa o kadar iyidir.

Özetle, Fide Okulları belli bir ülkeden, belli bir eğitim modelini aldı diyemem.

Fide, ayaklarını bu topraklara basıp, kafası bütün dünyada gezen, bütün dünyadan “Yeni ve çocuğun yararına ne varsa” onu kendine katmaya çalışan bir okuldur. 

………………………………………………………………………………

Bahar Anahmias: Benim 12 ve 17 yaşında iki kızım var. Her ne kadar öğrenmeyi öğrenmek ve kendini geliştirmek üzerine okulları seçtiysem de onlar için, belli bir yaşa ve üniversite giriş dönemine gelince notlara ve sayılara takılıyoruz.

Sınav hayatımızın olmazsa olmazı galiba. Aslında hepimizin istediği çocuğun karakter gelişimi eğitimle paralel olsun, buna önem verelim vs. vs. Yine de an geliyor sınav konusuna takılıyoruz.

Ne diyorsunuz? Fide bu konuda ne yönde ilerliyor? Ölçme ve değerlendirme konusunda tutumunuz ne?

Ali Koç: Biz Türkiye’de ölçüler yaratır, tüm suçu onun üzerine atar ve bir kenara çekiliriz.

Sınav ya da ölçme değerlendirme hayatın vazgeçilmezi aslında.

Çocukları liseye alırken “Biz bu çocukları sınava sokacağız.” demeniz kötü bir şey değil. Başka türlü nasıl değerlendireceksiniz?

Örneğin siz fen bilimleri ağırlıklı bir lise açtınız. Peki, çocuğun fen bilimlerine yatkınlığını, fen bilgisini ölçmeden bu liseye almanız doğru mu? Olsun her çocuk oraya girsin derseniz olmaz.

Doğrusu, belli bir akademik düzeydeki çocuğun bu liseye girmesidir.

Öğrenci, lisede uzmanlaşacak.

Fide olarak biz temel eğitim düzeyinde, ilkokulda ilk 4 sene hiç sınav yapmıyoruz. Ortaokul itibariyle kısmi ödevler ve sınavlar başlıyor. Neden? Çünkü okul akademik bilgiyi veren bir yer ve bunu vermesin diyemeyiz. O zaman çocuğun okula hiç gitmemesi lazım. Elbette okul hayatında çeşitli sınavlar var. Bu sınavların tarzı iyidir, kötüdür. O başka bir tartışma konusu. Ama bu hiç yokmuş gibi davranmayı doğru bulmuyoruz açıkçası.

Bizim öğrencilerimiz de 8. sınıfa geldiklerinde bizim lisemiz ya da başka liseler için tercihte bulunacaklar. Doğru özelliklere sahiplerse istedikleri yerlere girecekler.

Esas mesele burada şu: “Sınava neye rağmen hazırlanıyorum?” 

Türkiye’de sınav uğruna her şeyden vazgeçme anlayışı var. Ya sınav uğruna her şeyden vazgeçersin ya da sınavdan vazgeçersin.

Biz Fide Okulları olarak buradaki bir diğer yola dikkat çekiyoruz:

“Sınavları yok sayamayız.” ve “Sınav uğruna çocukların hayatını da mahvedemeyiz.” 

Hedefimiz bu. Böyle ilerlediğimiz için de okulumuzda “Kaybeden çocuk” olmamasına özen gösteriyoruz.

Okulda mutlaka ölçme-değerlendirme sistemi olacak.

Hayatın içerisinde çocuklarımızı sınavlardan, zorluklardan kaçıramayız. Biz sınav kuşağı ebeveynleri olduğumuz için bu travmayı çocuklarımız yaşamasın diye onları bütün sınavlardan ve hayatın zorluklarından uzak tutmaya çalışıyoruz. Bu yaklaşımı da hiç doğru bulmuyorum.

İlkokulda çocuklar sınav kaygısı ve baskısı ile karşı karşıya kalmasın diye sınav yapmıyoruz. Ama ortaokulda sınav var.

Bu sınavın sonunda kazananlar ve kaybedenler şeklinde gruplar ortaya çıkarmıyorsanız, çocuğun neyi bilip, neyi bilmediğini ölçüyorsanız, buna göre yeni stratejiler belirliyorsanız; sağlıklı ölçme ve değerlendirme programınız var demektir.

Zaten şöyle olabilir mi?

Ben hiçbir şey yapmayayım ama istediğim okula da gireyim. Bu tarz bir yaklaşım sadece narsistik çocuk yetiştirmeyi tetikler. 

“Ben bu okula girmeyi istiyorum.”

“Peki, bu okul için gayret gösterdin mi?”

“Hayır, annem nasıl olsa halleder .”

………………………………………………………………………………

Bahar Anahmias: Peki, o zaman klasik bir soru olacak ama başarı sizce nedir?

Başarıyı nasıl tarif edersiniz?

Son dönemde hepimizin ağzında “MUTLU ve BAŞARILI ÇOCUK YETİŞTİRME”.

Bu nedenle fazla korumacı anne-babalar, fazla veren anne-babalar, tatminsiz yetişen nesiller ortaya çıkıyor.

Mutluluk insanın içinde değil mi? Sonradan öğretilebilir mi?

Başarı mutluluğu getirir mi? Biraz bu konularda konuşalım mı?

Ali Koç: Başarı çok tanımlanabilen bir şey değil. Kriterleri var. İnsanın içinde olan bir şey.

Sormamız gereken esas soru şu: “Ben neyi yaptım da kendimi başarılı hissettim?”  

Bizim başarı konusundaki kriterimiz ise “Ülkenin ya da sistemin neyi başarılı görüp görmediği.”

Sistem neyi başarılı görüyor?

Akademik olarak belli bir düzeyde beceri gösterebilmeyi başarılı görüyor. Matematikte 100 sorunun 90’ını yapıyorsanız, başarılısınız. 

Halbuki bazı çocuklar için matematikte sadece toplama, çıkarma yapmak başarı olabilir. Bilişsel düzeyi düşük olduğu için o çocuğun 2 artı 2 eşittir 4’ü bulması, diğer çocuğun kareköklü çarpma yapmasından daha büyük bir başarı olabilir.

O yüzden başarıyı “Bireye Özgü” görmemiz lazım.

Birey neyi yaptığında kendini başarılı hissedecek?

Onun başarı duygusunu dış motivasyonlardan arındırıp kendine ait iç motivasyonlu bir duyguya dönüştürebiliyor muyuz?

Ancak bu durumda birey, başarısızlığın da değerli olduğunu bilir.

Hep başarıyı tartışıyoruz. Başarısızlığı hiç tartışmıyoruz. Oysa öğreten şey çoğunlukla başarı değil başarısızlıktır. Başarısızlıkla yaşamayı öğretmek, en önemlisi bu… 

Mutlu ve başarılı yaşamakta hep gizli bir ajanda vardır: Başarılıysan değerlisin.

………………………………………………………………………………

Bahar Anahmias: Aslında başarısızlıktan öğrenmeyi hepimiz biliyoruz.

Düşüp, kalkıp devam etmemiz gerektiğinin farkındayız. Ama iş çocuklarımıza gelince daha korumacı oluyoruz.

Ali Koç: Evet, olmuyor. Özel okulların bu kadar büyümesinin nedeni de budur.

Niye özel okullara veriyor veliler çocuklarını? Bunu da konuşmak istiyorum. Veliler özel okulları yürüyen merdiven olarak görüyorlar. “Benim paşayı vereyim en alttan, merdiven onu yormadan yürütsün, yürütsün, en üstte genel müdür olarak bana teslim etsinler.” diye düşünen veliler var.

Peki, bu paşa hayatta hiç sorumluluk aldı mı?

Hiç yenildi mi? Bunların hiçbiri yok.

Peki, nasıl olacak? Olamaz.

Şimdiki velinin “Benim çocuğum mutlu ve başarılı olsun” lafı süslenmiş bir cümledir. Başarı fikri veli açısından ne? Çocuğu ileride mahallede bir dükkan açtığı zaman çocuğunu başarılı görmeyecek ki, “Hiç bir şey olamadın bakkal oldun” diyecek. “95 aldığı zaman niye 100 alamadın?” diyen veli profilidir bu…

Sonuçta her çocuğun bir yol haritası var. Bu yol haritası üzerinde o çocuğun tutkusu ne?

O tutkusunu keşfettirip, o tutkuya ulaşmasını sağlamışsak zaten ona hayattaki en büyük başarıyı vermiş oluyoruz. 

………………………………………………………………………………

Bahar Anahmias: Peki çocuklar sizce bu kadar küçükken hayat tutkusunu keşfedebilir mi? Biz bile kaç yaşına geliyoruz. Aman tutkum meğerse buymuş, şuymuş diyoruz.

Ali Koç: Tabii, keşfedemeyebilir.

Türkiye’de insanlar tutkusunu genelde 40 yaşında keşfediyor. Biz, geç yetişkin olan bir toplumuz. Babamız, annemiz ölmediği sürece yetişkin olamıyoruz.

40 yaşına geldiği zaman kadınlar boşanıyor. “Kimliğimi buldum” diyorlar. Çünkü evlenene kadar babaları, evlendikten sonra kocaları tarafından belirlenmiş bir hayatları oluyor,

40’ından sonra “Ben bir bireymişim, ben aslında şu işi seviyormuşum.” diyorlar. Bunu 40’lı yaşlara kadar ertelemeyip daha erken döneme almamız lazım.

………………………………………………………………………………

Bahar Anahmias: Daha erkene almak için ne yapabiliriz Ali Bey?

Ali Koç: Daha erkene almanın yolu kesinlikle çocuğu bale kursuna, jimnastik kursuna, piyano kursuna koşturmak değil.

Onu kendi haline bırakmak.

Kendi haline bırakmak demek de, “Çocuğum iyi bir jimnastikçi olabilir mi?” deyip, jimnastik kursuna götürmek değil.

Zaten çocuğunuz jimnastiği seviyorsa ağaç dallarının tepesinden alamazsınız onu. Bundan daha iyi bir jimnastik antrenmanı da olmaz.

10 tane jimnastik kursuna gider, sevmez, sıkılır. Belki 1 sene sonra başlatsaydınız olacaktı jimnastik tutkusu.

Tutku, kurslarla keşfedilmez. 

Tutku, yaşamın içinde keşfedilir. 

Tutku, oynarken keşfedilir. 

O yüzden biz burada öğrencileri bol bol bahçeye çıkarıyoruz ki; oynasın, keşfetsin.

Çocuk tehlikeyi orada görüyor, zorluğu görüyor, dayanışmayı, kavgayı görüyor.

………………………………………………………………………………

Bahar Anahmias: Benim en çok üzüldüğüm konulardan biri de çocukların ana sınıfında “yaratıcı ol yavrum, yaptığın gayet güzel” vb. yönlendirmelerle, Montessori eğitimi vb. modellerle kişilik gelişimi, yaratıcılığı ön plandayken, an geliyor “Neden 90 alamadın? Sınıftaki en yüksek not kimin?” gibi konulara giriyoruz. Ne dersiniz?

Ali Koç: Rekabet aslında geliştiren bir şeydir.

Mesele oradaki rekabetin yıkıcı değil yapıcı olmasıdır.

Bir şeyi iyi yapmak, daha iyi yapmak ile ilgili rakibiniz kendinizse hiç sıkıntı yok.

………………………………………………………………………………

Bahar Anahmias: Biraz da Fide’den bahseder misiniz? 8 senelik eğitim mi veriyorsunuz?

Ali Koç: Evet, bu arada 2 yıl sonra lisemiz de açılacak.

………………………………………………………………………………

Bahar Anahmias: Nasıl öğrenci alımı yapıyorsunuz? Kapasiteniz kaç öğrenci?

Ali Koç: Şu anda burada 240 öğrencimiz var. Tam kapasiteyiz. Önümüzdeki yıl Süreyyapaşa’da bir okulumuz daha açılıyor. Orası sadece ilkokul olacak. Daha önce anasınıfımız yoktu ama Süreyyapaşa’da artık anasınıfımız da olacak.

Şu anda en büyük çocuklarımız 6. sınıfta. Onlar 8. sınıfı bitirdiklerinde lisemiz de açılacak.

Fide Okulları öğrencilerin anasınıfından liseye kadar eğitim alabilecekleri bir yapı.

Biz Fide’ye öğrenci ve velileri bir görüşme yaparak alıyoruz.

Kayıtta öğrencinin Fide’ye uyumuna baktığımız kadar, velinin de Fide’nin kültürüne uyumuna bakıyoruz.

Veli, çocuğuna sorumluluk verme konusunda hazır değilse onun Fide’de olmasına izin veremiyoruz açıkçası. Çocuğuna sorumluluk vermekten korkan velinin Fide’de olması zor.

Bu süreçte hangi tip çocuğun Fide’de yer almasından çok hangi tip velinin Fide’de yer almasına karar veriyoruz aslında.

………………………………………………………………………………

Bahar Anahmias: Çocuklarını okula yeni yazdıracak anne-babalar adına sormak istiyorum:

Fide’de İngilizce eğitim nasıl?

Sportif faaliyetler, kulüpler nasıl?

Bir Kahve Molası platform olarak anne ve babalara eğitimle ilgili bilgiler veriyor ve velilerin en çok sordukları sorulardan biri de “Okul seçimi nasıl yapılır?”

Ali Koç: Yabancı dilimiz İngilizce. İddialı bir İngilizce programımız var. İkinci yabancı dil eğitimi vermiyoruz. İleride belki kulüp olarak açabiliriz ama çocuğun talep etmediği bir şeyi ona sunmanın doğru olmadığını düşünüyoruz.

Diğer taraftan masal, felsefe, kodlama gibi derslerle öğrencilerimizin hem fen, hem matematik hem de sözel zekalarını geliştirmeye çalışıyoruz.

Bunun yanı sıra atölye ve kulüp programımız var.

Özellikle hayat becerilerine dönük atölye programımızı çok önemsiyoruz.

Çocuğun mutfak becerisinden, çamaşır katlamasına, ütü yapmasına, yoğurt mayalamasına kadar hayat becerileri ile dolu bir program bu.

Biz Fide’den mezun olan her çocuğun kişisel hayatında kendine yetebilmesini çok önemsiyoruz. Öğrencilerimizin ebeveynine ya da bir başkasına bağımlı değil, kendi işini kendi yapan bir çocuk, bir birey olmasını istiyoruz ve atölyelerimizde bu kazanımı elde etmeye çalışıyoruz.

Sanat ve spor bizim için çocuğun diğer dilleri.

Henüz ortaokulumuz yeni olduğu için takım çalışmaları yok. Ama her çocuğun tüm spor dallarını tanımasına çalışıyoruz.

Sporda serbest zamanı daha çok önemsiyoruz. Öğrencilerimiz küçük yaş grubunda oldukları için erken yaşta takım oyunları yerine serbest oyun ve arkadaşları ile vakit geçirmesini daha önemli buluyoruz.

Müzikte Orff eğitimini uyguluyoruz. Çocuğu enstrümanla erken yaşta buluşturmanın zararlarını gözeterek bunun yerine ritim duygusunu geliştirmeye çalışıyoruz. Ritim temelli Orff eğitimi de bunun için ideal.

Sanatta da her türlü araçla kendini ifade etmesini istiyoruz. Bu nedenle yapılandırılmış bir sanat programı değil, özgür bir program takip ediyoruz.

Matematik, sosyal bilgiler, fen bilgisi gibi derslerimiz akademik ders olmanın ötesinde yaşamla bağlantılı olarak işleniyor.

Çocuk bir şey öğrendiği zaman bunun hayatla bağını da öğrensin istiyoruz.

Fide’de en önemsediğimiz şey çocuğun kendi öğrenme sorumluluğunu alması. 

Okulumuzda çocuğun ödevi ya da yapması gereken sorumluluğu başkası tarafından değil, kendi tarafından takip edilir. Çocuğun sorumluluk sahibi bir birey olması bizim için çok önemli.

Bugünün çocuklarının en büyük eksiği “Hak ve sorumluluk dengesi”. Biz Fide’de buna çok önem veriyoruz.

Fide’de çocukların hakları vardır. Fide demokratik bir okuldur. Tüm kararlar bir arada, öğrencilerle tartışarak alınır. Ancak öğrencilerimizin hakları kadar sorumlulukları da vardır.

………………………………………………………………………………

Bahar Anahmias: Ödev ve ders dışında ne gibi sorumlulukları var çocukların?

Ali Koç: Mesela sınıflarının temizliğinden kendileri sorumludur.

Çocuğun neyi öğrenmesi gerektiği konusundaki sorumluluk bizim ama nasıl öğrenmesi gerektiği konusundaki sorumluluk onların.

………………………………………………………………………………

Bahar Anahmias: Peki, öğretmenlerinizi nasıl seçiyorsunuz?

Bu söyledikleriniz klasik öğretmen modelinin dışında modeller.

Öğretmenin de buna alışması için 1-2 sene çalışması gerekmez mi okulda? Ne dersiniz?

Ali Koç: Fide Okullarını veliler kadar, eğitimciler de yakından takip ediyor.

Bu yaklaşıma yakın ve yatkın olan eğitimciler de Fide’de olmak istiyor. O yüzden bize yeni katılan her arkadaşımız çok istekli.

………………………………………………………………………………

Bahar Anahmias: Sosyal medyada Fide’nin paylaşımlarını çok beğeniyorum.

Bir keresinde herkes elinde bir kitap tutarak bir video çekmiştiniz. Kitap okumayı özendiren, öğretmenlerin hepsinin nitelikli kitaplar okuduğunu gösteren dinamik bir paylaşımdı.

Ali Koç: Teşekkürler… Onların hepsini arkadaşlarımız kendileri yapıyor. Tüm paylaşımlar burada, içeride üretiliyor.

Bahar Anahmias: Sevgili Ali Bey,teşekkür ederim. Kahvemizi içtik. Sohbet ettik.

Eğitim, başarı, okul, okul seçimi, rekabet üzerine çok güzel bilgiler paylaştınız bizimle.

Sayenizde Fide’yi de daha yakından tanıdık.

Toplumumuza, çocuklarımıza fayda sağlıyorsunuz. Farkındalık yaratıyorsunuz.

Fide Okulları’nda nice fidelerin kendilerine özel, gerektiği şekilde yeşereceğine inanıyorum.

 Bahar Anahmias, the parent

Bir Kahve Molası

Not: Fide’yi takip etmek isterseniz Youtube hesaplarına bir bakın derim…. Nasıl bir kültürleri olduğunu, mutlu öğretmenlerle dolu, mutlu bir okul olduğunu göreceksiniz. Aşağıda iki örneği sizlerle baş başa bırakıyorum.

Exit mobile version