Bir Zamanlar Her Sabah Okula Gidilirmiş
Gelecek geliyor, geliyor derken geldi. Mart 2020’den itibaren hepimiz online olarak olamayacağını düşündüğümüz şeyleri yapmakta ustalaştık.
Üstüne üstlük iş, ev rotamıza bir de hibrit kavramını ekledik.
Sabah 9, akşam 18:00 işe giderken, şimdi uyanıp, pijama üstü çıkarıp bilgisayar karşısına oturur olduk. Eşimiz de yan odada online, kendi işinde.
Peki ya çocuğumuz? Ne güzelmiş çocuğu okula gönderdiğimiz o eski zamanlar?
Öğretmenlerin ne çok işi varmış meğerse. Çocuğumuzun kişilik yapısının oluşumunda bayağı söz sahibi insanlarmış. Bize ne kadar da çok yardımları varmış.
Endüstri devrimi ile ortaya çıkan eğitim sistemi, bizlerin de 9-6 zaman geçirdiğimiz işlerimize hizmet etmek için varmış aslında.
Eğitim sistemi iki şekilde hizmet veriyor Endüstriye: Hem Endüstriye hizmet edecek çalışanlar eğitmek için, hem de o fabrikalarda çalışan ailelerin çocuklarına gündüz göz kulak olmak için.
Biz ne zamanki çocuklarla baş başa kaldık, tüm yük sırtımıza bindi.
Önce çocuğumuzu ekran başına oturtmak dert oldu.
Sonra çocuğumuzun dikkatini çekmeye çalışan öğretmenin verdiği dersi çocuğa tekrar ettirtmek, ya da ödevini tamamlatmak.
Küçücük çocukların akranları olmadan odaklanmasının, öğrenmesinin neredeyse imkansız; dokunmadan, temas etmeden kavramasının oldukça yavaş olduğunu hep beraber gözlemledik.
Bir de işin gelecek yönü var. Herkes bu neslin Kayıp Nesil olduğundan bahsediyor. Bu yılların eğitime ket vurduğunu, bu dönemde yetişen öğrencilere yazık olduğundan bahsediliyor.
Ya öyle değilse?
Ya bizim çocuklarımız ileride kendi çocuklarına “Biliyor musunuz, biz eskiden bir şeyler öğrenmek için tüm gün okula giderdik.” diyeceklerse.
Aslında 2020 Mart öncesi tüm Eğitim Platformlarında bu dönemki okulların Dijital Geleceğe, Bilgi Toplumuna, Endüstri 4.0’a eleman yetiştirmediğini söylüyorlardı. Herkes bir çözüm arıyordu.
Okullarda çeşit çeşit kulüplerde Robotik dersleri, Ardunio vs mi istersiniz? Bir de Makers trendi başladı.
STEM mi (Science, Technology, Engineering, Maths) STEAM (Science, Technology, Engineering, Art, Maths) mi diye tartışılan oturumlar mı?
Girişimci çocuklar, Start-up kulüpleri mi?
Kodlama ve programlama mı, yoksa doğayla iç içe çocuklar mı?
Montessori yöntemi mi, Finlandiya sistemi mi, Kore mi derken bir de baktık ki tüm çocuklar ekran başında.
Biz büyükler bir süredir onlineda eğitime alışmıştık.
Itunes Universitesi 2007 yılında kuruldu. Stanford Üniversitesi’nin iPhone Swift Programlama Dersleri hit oldu.
Udemy 2009 yılında kuruldu. Bir Türk’ün, Eren Bali’nin kurduğu Udemy, öğrenmeyi demokratikleştirdi.
Edx ve Coursera 2012 yılında online oldu. Harvard, Oxford, MIT gibi dudak uçuklattıracak kadar eğitimde marka olmuş kurumların dersleri herkes için bedava olarak internete girdi.
Tüm bu platformlardan faydalanmanın tek şartı Ingilizce eğitim alacak kadar ingilizceye hakim olmaktı. Çoğumuz o kurstan bu kursa tıkladık.
İbrahim Tatlıses bir röportajında “Urfa’da Oxford vardı da biz mi gitmedik?” demişti.
Evet 2012’den beri Urfa’da da Oxford var. Hatta Harvard da var. MIT de var.
Dönem inanılmaz bir dönem. Eğitim için, öğrenmek için inanılmaz bir kaynak var. Hatta o kadar çok kaynak var ki, ne tarafa döneceğimizi, nasıl bu bilgi şelalesinin altında kovamızı dolduracağımızı şaşırıyoruz.
Yetişkinlerin durumu Online Eğitimde farklı. Online Eğitim biz yetişkinlerin yeni döneme adapte olabilmek, belki 2. bir kariyer edinebilmek için seçtiği bir yol. Dönüşüm, adaptasyon bizler için şart. Bu nedenle de bu eğitimleri gönüllü olarak alıyoruz. Hem de motivasyonumuz en üst düzeyde.
Peki ya Kayıp Nesil olarak gördüğümüz bu dönemin gençleri, çocukları?
Onlar biraz arada kaldı sanki. Hepimizin bildiği gibi eğitimin bazı yapıtaşları var; okuma öğrenmek olmazsa olmaz. Matematik de keza öyle. Sıfırdan öğrenilince bunları onlineda belli bir seviyeye getirmek zor gözüküyor.
Belki de olaylara farklı bakış açısı ile bakacağız.
Belki de öğrenmesi daha uzun sürüyorsa eğitime daha erken başlayacağız.
Belki de çocuklar ilk dönem okumayı sökemeyecekler. Bunu zorlayamayacağız.
Belki de bu dönemi önceki dönemle karşılaştırmayacağız.
Belki de bu eğitimi çocuklar için dönüşüm yaratacak şekilde tasarlayacağız.
Belki de eğitim hakkında tüm bildiklerimizi unutacağız.
Bahar Üner Anahmias
2020 bize hayatta önemli olan değerleri bir kere daha hatırlattı sanki: aile ve sağlık.
Ben bunlara bir de adaptasyonu eklemek istiyorum. Adaptasyon yeteceği olmayan, öğrenemeyen bireyler bu dönüşüm sürecinde bir tık daha zorlanıyorlar.
Kendi kendine öğrenen ve öğrenirken motive olmayı becerebilen bireylere otodidakt diyorlar.
Biz yetişkinler otodidakt olabiliyoruz. Çünkü dönüşmek zorunda olduğumuzu hissediyoruz.
Peki ya çocuklar?
Çocuklar doğdukları andan itibaren hayata ve çevrelerine karşı olağanüstü bir meraka sahipler.
Yani doğuştan otodidaktlar. Okul, yani bizim bildiğimiz şekliyle okul bunu törpülüyor ve heyecanlarını kaybediyorlar.
Belki de biz ailelerin ve eğitimcilerin asli görevi çocukların heyecanını sürdürmelerine mentorluk edebilmek olmalı.
Belki de bireysel, butik eğitimlerle onlara özel eğitimler verilmeli.
Belki de ne öğrenmek istedikleri çocuklarla beraber tasarlanmalı.
Bahar Üner Anahmias
Ben eğitime gönül vermiş, otodidakt bir anneyim. Çocuklarıma okul seçerken “İçindeki potansiyeli çıkaran” bir okulu seçtim. İlkokul üçüncü sınıfta, sınavla beraber kızlarım “Aferin kızım ne güzel çizmişsin, ne güzel yazmışsın” dan, “Sınavda kaç aldın? Peki en yüksek not kaç?” sorularına maruz kaldılar. Alıştığımız kafayı değiştirmek zor olmuştu. Çocukların da küçükken sahip oldukları heyecan ve merakları azalmıştı.
Belki de çocukların meraklarını ve heyecanlarını yüksek tutmak hep esas öğretim amacımız olmalı.
Büyük kızım 3 senedir Amerika’nın iyi bir üniversitesinde okuyor. Şubat ayında okuluna geri döndü. Online olarak yurt odasından katılıyor derslere. Arkadaşları ve okulu ile beraber olmak istedi.
Küçük kızım lisede. Online olarak mentorlük yaptığı ortamlarda eğlenceli oyunlar tasarlıyor. Arkadaşları ile yüz yüze bir araya gelmek hoşuna gidiyor ama sabahları daha geç uyanmaya da bayılıyor. Hibrit bir eğitim ona iyi geliyor.
Belki de okulu artık network amacıyla, öğrencilerin birbirleri ve öğretmenleri ile etkileşime geçecekleri yerler olarak tasarlamalıyız.
Belki de onlineda heyecanı ve merakı yüksek tutarken, yüz yüze eğitimde de sosyallik ve iletişim becerilerini ön plana çıkarmalıyız.
Bahar Üner Anahmias
Bu nesil Kayıp Nesil değil.
Bu nesil Dönüşüm Nesli.
Bu nesil tırtıldan kelebeğe dönenler, ellerindeki kağıt parçasından uçak yapanlar, kendi kendine öğrenenler nesli.
Belki de bu nesil ve bu neslin çocukları “Bir zamanlar her sabah okula gidilirmiş” diyecek.
Bahar Üner Anahmias
Digibranding ve i-Mom Kurucu Ortağı
Pingback:Maskeli Eğitim - Bir Kahve Molası