Site icon Bir Kahve Molası

Basit Yaşamak

Bilinen bir hikayedir.

Bir sahil kasabasında balıkçının yanına gelen iş adamı sorar “Bir günün nasıl geçiyor ahbap?”

“Sabah 6:00’da uyanıyorum. Kahvaltımı ettikten sonra balığa çıkıyorum. Öğlene kadar balık tutup, öğlen tuttuklarımı lokantaya satıyorum. Öğleden sonra güzel bir uyku çekiyorum. Akşamüstü de ailemle, dostlarımla, çocuklarımla eğlenceli saatler geçiriyorum. Mutluyum.” der balıkçı.

“Ama öğleden sonraki o saatlere yazık değil mi? Bir taka tutsan…”

“Eee” der balıkçı.

“Daha çok balık yakalarsın.”

“Sonra?”

“Daha çok balık yakalayınca, daha çok para kazanırsın.”

“Ne yapacağım daha çok parayı?”

“İşini büyütürsün.”

“İşimi büyütünce?”

“Benim gibi zengin olursun.”

“Zengin olunca?”

“Çalışır, çalışır, sonra emekli olursun.”

“Emekli olunca?”

“Emekli olunca bir sahil kasabasına yerleşirsin.”

“Sahil kasabasında ne yapacağım?”

“Sabahları balık tutar, öğleden sonra uyur, akşamları ise sevdiklerinle olursun.”

“Peki ama ben zaten öyle yaşıyorum, neden tüm bu çabalama?” der balıkçı.

İş adamı susar.

4 gündür kar mağduruyuz. Arabaları yerinden çıkaramıyoruz. Bulunduğumuz yerden heryere yürüyerek gitmemiz gerekiyor. Giyiyoruz sıkı sıkı ayakkabılarımızı ve montlarımızı, ver elini yollar. Yokuşlar, kar, tipi, rüzgar, uzun yol… Vazgeçmiyoruz.

İlk gün 2 km uzaktaki Starbucks’a gittik. Yanımızda küçük kızımızla, karlara bata çıka yola koyulduk. Orada arkadaşlarımızla karşılaştık. Bayram sabahı hediye almış çocuklar gibi sevindik.

İkinci gün yakında oturan başka arkadaşlarımızla sözleştik. Önce bir kahve molası verdik. Karlarda oynadık. Ardından yakındaki bir lokantada çoluk, çocuk yemek yedik. Evimize döndük.

Araba çıkaramıyoruz. Evimizden ulaşım arabayla imkansız. Buzluk dolu ama sürekli evdeyiz. Yiyoruz, içiyoruz. Haliyle hazıra dağ dayanmadı. O zaman markete gidip, alışveriş yapalım dedik. Yürüyerek yola çıktık. Market bizim eve 4 km uzaklıkta. Dönüşte de araba bulamayacağımızı düşünerek minimum alışveriş yaptık. Karı koca ikişer torba taşırız diye düşündük. Eee, yol uzun.

Az alışveriş yapmak insanı nasıl özgürleştiriyor anlatamam. Gereksiz şeylerin hiçbirine elin gitmiyor. Sadece kullanacaklarını, elzemleri alıyorsun. Taşıma problemi yüzünden de 5 limon, 3 domates, 2 kabak vs. diye torbaya koyuyorsun. Eve gelince de dolup, taşan bir dolabın yok.

Bu 4 gün bize basit yaşama detoksu oldu açıkçası. Yedik, içtik, sokağa çıktık, araba kullanmadık, arkadaşlarla görüştük, bugün ne giysek diye düşünmedik (fazla seçeneğimiz yoktu, en sıcak tutanı, en az ıslananı giyecektik), bilgisayara elimizi sürmedik, film seyrettik, kitap okuduk, kartopu oynadık…

Daha az yemek, daha az iş, daha az bilgisayar, daha çok hareket, daha az eşya…

Daha çok anı, daha çok hareket, daha çok gülümseme, daha çok doğa, daha çok coşku, daha çok insan, daha çok mutlu an…

Yaşayabilir miyiz? Daha az eşyayla? Daha az lüksle?

Japonya’da daha az eşyayla yaşayanlar bunu 150 adetle sınırlıyorlar.

Bunu yapabileceğimi zannetmiyorum. Kitaplarımdan zaten vazgeçemem.

Benim bu yolda yapabileceklerim:

-Eşyalarıma yenilerini eklerken dikkatli olmak

-Gereksiz eşyalarımı (sevsem bile) ihtiyacı olanlara iletmek

-Daha az eşya daha çok anı biriktirmek

-Eşyaların esiri olmamak, onlara çok bağlanmamak

-Doğada daha çok vakit geçirmek

Yapabileceklerim bunlar.

Bir hikaye ile başladım, bir başka hikaye ile de bitirmek isterim:

Genç bir adam, ülkenin uzak bir şehrinde yaşayan bilgeyi ziyaret etmek ister. Uzun süren bir yolculuktan sonra bilgenin evine ulaşır. Evde lüks hiçbir eşya yoktur. Sadece kitaplar ve oturmak için de yastıklar vardır. Evdeki tek mobilya, okumak ve yazmak için ayrılmış küçük bir masa ve eski bir sandalyedir.

“Sizin hiç mobilyanız yok mu?” der genç adam.

“Peki seninkiler nerede?” der bilge.

“Ama, ben yolcuyum” der genç adam.

“Ben de” der bilge.

Sevgiyle,

Bahar Anahmias, the simple

Bir Kahve Molası

Anneler ve mentorların buluşma noktası www.i-mom.org

Exit mobile version