Ben 11 senedir adalıyım. Büyükada.
Bunu da gururla söylüyorum.
Adayı seviyorum. “Zaman tünelinde sıkışmış gibi olduğumuz o yaşam” benim çok hoşuma gidiyor.
Eşim ve ailesi daha eski adalı. Ada ile ilgili çok başka anıları var.
“Eskiden böyle miydi?” diye başladıkları da bir sürü cümleleri.
11 senede 5 ev değiştirdik. Her birinde farklı anılarımız var. Birinde küçük kızım yürümeye başladı. Bir diğerinde büyük kızım ilk kez birinden hoşlandı.
Ama her evin, bizden önceki sahiplerinin yaşadıkları, belki de almayıp, evde bıraktıkları vardı. Eskiden ne güzelmiş dediğimiz bir sürü obje. Bazı evlerin geniş bahçeleri, bazılarının harika komşuları, bazılarının ise harika ev sahipleri oldu. Hepsine hayatıma girdikleri için teşekkür ediyorum.
Bazen adayı bir anne ve doğa sever olarak geziyorum.
Bazen de bir mimar ve sanki açık hava müzesi gezen bir sergi sever olarak.
Her bir sokağın ayrı dokusu, her bir köşkün ayrı hikayesi var. Sadece köşkler değil, “Kimbilir kimler yaşadı? Ne aşklar, ne aileler vardı bu evlerde?” dedirten çeşit çeşit taş evler, yalılar, villalar da var.
Ama benim favorim beyaz köşkler. Beyaz köşkler bir gelin gibi süzülüyor gökyüzüne doğru. Belki de o yüzden gelin — damat fotoğrafçılarının gözde mekanlarından biri Büyükada. Bir de bakarsınız bir evin önünde, koyu pembe begonvillerle resim çektiren yeni evli bir çift.
Bu sene çok sevindirici bir şey gözümüze çarptı. Bu beyaz köşklerden en göz alıcılarından biri olan Splendid Palace hayatımıza yeniden girdi. 11 senedir önünden geçtiğimiz, otel olarak hizmet verdiğini bildiğimiz bu güzel mekan adanın mücevherlerinden biriydi zaten. Bu sene haberimiz oldu ki, haftasonları uzun sabah kahvaltıları yapılabilen ya da müzikli akşam yemeği yenilebilen bir terası olmuş. Kaçırır mıyım? Hemen bir sabah kahvaltısı ile başladım gözlemime.
Tuttum sevdiğimi elinden, Splendid Palace’ın terasına götürdüm. 150 senelik Demeter ve Persefone heykellerinin arasından çıkılan o beyaz merdivenleri çıktık. Karşımıza Güney Fransa’da örneklerine rastladığımız geniş ve alımlı bir teras çıktı. Kırmızı minderli geniş hasır koltuklar bir tarafta, beyaz zarif sandalyeler diğer tarafta. Kahvaltı olayı daha yeni yeni başladığı için teras çok da kalabalık değildi. Sokağı da seyredebildiğimiz bir masaya oturduk. Kızlarımı da çağırdım hemen. Bu güzelliği bizimle paylaşsınlar diye.
Bilmeyenler için söylemek isterim, Splendid Palace, Büyükada’ya vardığınızda çıktığınız meydanın sağında kalır. Meydandaki saat kulesinin sağındaki yolu takip ederseniz, önce çoook eski bir eczanenin önünden geçer, köftecileri, bisikletçiyi bitirdikten sonra hafif eğimli bir yokuşu tırmanmaya başlarsınız. Solda karakol vardır. Karakolu 2–3 ev geçtiğinizde sol tarafta kırmızı kubbeleri ve zarif beyazlığıyla Splendid Palace sizi güzelliğiyle çarpar.
Kahvaltımız çok güzel geçti. Bir iki gece önce de orada yapılan bir düğüne rastlamıştık, bu güzelliği tekrar hayata döndüren kişiyle tanışmak istedim.
Tahminlerinizde yanılmadınız. Bu işin arkasında bir hanım vardı. Hem de zarif ve çok hoş bir hanım. Serra Hamamcıoğlu Taşkent.
Hemen tanıştım ve kendisini tebrik ettim.
Splendid’de ne anılar ne hikayeler vardır kimbilir diyerek de bir randevu aldım ondan. Tarihi, anıları, hikayeleri dinlemek beni heyecanlandırıyor. Gelecek nesillere aktaracak bilgimiz oluyor. Herşeyi de Google bilecek değil ya. Bazı hikayeler insanların içinde, ailelerde saklı.
Serra Hamamcıoğlu Taşkent hemen 1 gün sonra sabahına bana randevu verdi.
Bir kahve molası vermek için daha güzel bir yer olamazdı.
Splendid terasında onu beklerken 1–2 poz resim çekmeden duramadım. O gelince de devamını çektik.
Serra Hanım bisiklet turu yapıp, gelmişti. Adada bir gelenektir. Ya bisiklet ya da yürüyerek tur yapılır. Küçük tur yürüyerek 45–50 dakika sürer. Büyük tur ise daha fazla.
45 senelik adalı olan Serra hanım ile adaya olan aşkını ve Splendid’i nasıl yeniden hayatımıza soktuğundan bahsettik.
Sordum: Splendid Palace kaç yılında nasıl kuruldu? Ailenize nasıl geldi?
Serra Hamamcıoğlu Taşkent yanıtladı:
“Splendid Palace’ın yapımından sorumlu olan kişi atalarımızdan Sakız müftüsünün oğlu Kazım Paşa. Splendid Palace 109 senelik bir aile yadigarı.
Kardeşi Esat Paşa sadrazam olunca, babaları Kazım’ı da kardeşinin yanına yolluyor. Esat Paşa da Kazım Paşa’yı asker yapıyor. Kazım Paşa Plevne’de kahramanlıklar yapıyor. Müşir Kazım Paşa denmeye başlanıyor.
Dürüst ve çalışkan bir zat olduğu için Hicaz’a yolluyorlar. Şam, Mekke ve Medine’de yollar ve demiryolları yapıyor. Bu yolları yaparken yol kenarlarında otel ihtiyacının olduğunu farkediyor.
Arada yolu Güney Fransa’ya düşüyor. Negrosco Oteli‘ne giriyor ve hayran kalıyor. İnsanların bir yere tatile gitme fikrini çok beğeniyor. Osmanlı’ya döndükten sonra Büyükada’ya geliyor.
1905’de yanarak tahrip olan Giacomo Oteli’nin Büyükada’daki arazisini satın alan Kazım Paşa Splendid Palace Oteli’ni inşa ettiriyor. İlk katı taş, diğer katların ahşap olmasının nedeni ise depremden korkan mimar Kaludi Laskaris Kalfa’nın Kazım Paşa’yı tavlada yenerek ikna etmesi yüzünden.”
Son derece zarif ve rafine bir zevkle dekorasyonu yapılan Splendid Palace’da çatal bıçak takımları, kristaller Christophle, hasır koltuklar Lion’dan ve Austro-Ottoman mağazasından alınmış. Hem de 109 sene önce.
O senelerde bir de reklam kampanyası varmış : “3 gün denize girin, tüm kış hastalanmayın.”
Splendid ve Büyükada bu kampanyalarla daha da canlanmış.
Daha sonra savaşlarda askerlere konaklama yeri ve hatta hastane olarak da tarihte yerini alıyor Splendid.
Cumhuriyet, balolar, Yahya Kemal gibi sürekli konaklayan müşteriler derken bugüne geliyor bu güzel otel.
Sordum: Peki sizi tekrar oteli canlandırmaya iten nedir?
“45 senelik Büyükada’lıyım. Adayı seviyorum. Adanın değerlerini aile olarak yeniden canlandırmak istedik. Babam ve amcamın yanına giderek “Ben Splendid Palace’ı canlandırmak istiyorum.” dedim. Noor Architecture’dan mimar Luc Lejeune bu hayalimi gerçekleştirmeme yardım etti. Splendid’in dokusunu, mobilyalarını hiç bozmadan, eskiye tamamen sadık kalarak yeniledik. Tüm eski mobilyaları depolardan çıkardık, kullanılabilecek olanları kullandık, yenilerini de onlara uygun tasarladık. Luc ile el ele çalıştık.
İlk olarak 2015 Bienali’ni burada ağırladık. Kapıdan girişte merdivenlerin iki yanında gördüğünüz heykeller 150 senelik. Demeter ve Persefone. Splendid’den önceki Giacomo Oteli’nden kalma. Bienal’da ilk olarak onları gezdirerek tura başladılar. Sadece yazın değil, kışın da faal burası. Yazın düğünler, kutlamalar için tercih ediliyor. Kışın ise toplantılar, seminerler için. Geçen sene bir Yılbaşı Balosu yapalım dedik, daha dışarı açmadan otelimiz doldu. İnsanımızda buna özlem var. Seviniyorum.”
Serra Hanım’la uzun uzun sohbet ettik. Gözlerindeki ışıltıdan yaptığı işten aldığı keyfi görebiliyorsunuz.
Splendid Palace Oteli’ne girdiğinizde anıları hissediyorsunuz.
Terasında oturan şık hanımefendileri ve beyefendileri.
Christophle takımlarda çay içen zarif elleri.
Zamanında yapılan baloları.
Bu güzel salonlarda danseden çiftleri.
Cumhuriyet balolarını. Atatürk’ü.
Eserlerini burada sergileyen İbrahim Çallı’yı, Ayetullah Ömer’i.
Resepsiyona yaklaştığınızda tezgah üzerindeki fotoğraflara yakından bir bakın derim.
Şimdi niye tüm bunları anlattım diyeceksiniz?
Ben Serra Hamamcıoğlu’nun yaptıklarını bir misyon olarak gördüm. Anıları, değerleri, detayları hayata geçiren bir misyon.
Büyükada’ya geldiğimde beni iyi hissettiren üç şey var; sadelik, bozulmamışlık ve bu ikisinin güzelliği.
Prens Adaları dediğimiz Büyükada, Burgaz Adası, Kınalı Ada ve Heybeli Ada özel yerler.
Zamanında Prensleri sürgüne yolladıkları bu adaların kıymetini bilelim derim.
Güzelliğini, anılarını, saflığını bozmayalım.
Tarihi, güzellikleri yok etmeden değerini bilelim derim.
Bahar Anahmias, the Ada Lover
Not: O gün o güzel terasta uzun uzun oturdum. Gelip, geçen faytonları yukarıdan seyrettim. Adayı seyrettim. Adaya yolunuz düşerse ister terasında uzun bir kahve molası verin, ister hafta sonu kendinize lüks bir mola verin, ister sadece önünden geçip fotoğraf çekin, bu güzel oteli ve anıları görmeden geçmeyin derim. İşte linki de burada tık tık.