Akademik Donanım Diyorsanız Doğru Seçim Erkan Ulu Okulları
Geçen Perşembe “ Erkan Ulu Okulları”’nı ziyarete gittim.
Çocuğu olanların Erkan Ulu adını duymamasına imkan yok.
35 senelik efsane dershaneci.
Öğrencilerin dershanesine girebilmek için sıraya girdiği öğretmen.
Sonucunda da gelsin Robert Kolej, Galatasaray Lisesi ya da Üsküdar Amerikan Koleji….
Bu dersaneden her sene İstanbul’un en iyi okullarına çocuklar girerdi.
Ama çok çalışmak şarttı.
Bir de anneler çocuklarla beraber sınıfa girip, not tutardı.
İşte böyle bir efsane, okul açar da, ben gitmez miyim tanışmaya? Hemen gittim.
Butik bir okul. Ortaköy’de. Kompakt ama gerekli olan tüm alanlara sahip. Güzel bir spor salonu, müzik odası, bilişim atölyesi, kütüphane, robotik takımı, laborotuar vs. vs.
Erkan Bey işinin başında. Çocukları Zeynep Hanım ve Tunç Bey de onunla beraber. İkisi de Boğaziçi Üniversitesi mezunu. Tunç Bey babası gibi hem öğretmen hem de idareci. Zeynep Hanım ise kurumsal hayatta senelerce çalıştıktan sonra Erkan Ulu Dersanesi ve sonrasında da Erkan Ulu Okulları’nı kurumsallaştırmak için eğitim sektörüne dönmüş.
2 saate yakın çok keyifli bir sohbetimiz oldu. Benim izlenimim şu:
Hem akademik bilgiyi tam anlamıyla sindirerek veren, hem de çocukları geliştiren aktiviteleri ekleyen tam teşekküllü bir eğitim kurumu.
35 senelik eğitim tecrübesi ile başarılarına devam eden bir okul.
Hemen sorularıma başladım:
Bahar Anahmias:
Sevgili Zeynep Hanım, bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
Zeynep Ulu Banaz:
Kardeşim ve ben Boğaziçi İşletme mezunuyuz. Uzun yıllar Unilever’de pazarlama konusunda çeşitli görevlerde çalıştım. Global görevimde seyahatler çok artınca, ailemle birlikte çalışmaya karar verdim. Onlara kurumsallaşma aşamasında yardım etmek için 10 yıl önce aralarına katıldım. Erkan Hoca 35 yıldır bu işin içinde. İlk öğrencisi de benim. 1982’de.
Kardeşim Tunç ise, Boğaziçi İşletme’nin üstüne Matematik Öğretmenliği de okudu. Bilfiil öğretmenlik de yapıyor. Erkan Hoca ise kendini eğitime adamış bir insan olduğu için çok kısa zamanda öğrencileri çok iyi sonuçlar alarak başarı gösterdiler.
Bahar Anahmias:
Peki Erkan Ulu Dersanesi ne zaman ve nasıl Erkan Ulu Okulları oldu? Bu değişimi ve sisteminizi biraz anlatır mısınız?
Zeynep Ulu Banaz:
10 yıl önce Fulya’daki yerimizi açtığımızda Erkan Hoca konuşmasında şunu söyledi:
“Dersanelere gerek kalmaması gerekir.”
Biz dersanelerin kapanacağı bir dönemde okul olduk. Bu zorunluluktan olmadı. Biz uzun yıllardır okul olmak istiyorduk.
Dersanelerin kapanması bizim için bir fırsat oldu. Biz yıllardır bir yer arıyorduk. İstanbul’da kendi şartlarınızla yer bulmak, kurumsallaşmak hiç kolay değil.
Bu durumu bir fırsat olarak gördük, başvurduk ve okula döndük.
Etüd merkezimizi de 2 yıl ayrı bir binada çalıştırmaya devam ettik. Çünkü hala bize çok talep vardı.
Okula döndüğümüz ilk yıl 7’den 8’e geçen dersane öğrencilerimizin %75’i bizim okulumuza geçtiler. Hem de köklü okullarını bırakıp geçtiler. Bunların içinde okullarında başarıları sebebi ile %100 burslu okuyan ama bizden hiçbir burs talep etmeden gelen öğrencilerimiz de oldu. Bize güvendikleri için bizimle oldular.
Hedefimiz okul olmaktı.
Bizim geçmişten gelen değerlerimiz, donanımız bizi TEOG’a hazırlayan bir kurum olarak gösteriyor. TEOG’a hazırlayan bir yarış atı kurumu değiliz. Asıl hedefimiz çocukları gittikleri okullarda rahat ettirebilmek.
Ben 10 yıldır buradayım Her yıl bize mezunlar gelir. Derslere misafir olurlar, tecrübelerini aktarırlar. Mezun çocuklarımız mevcut öğrencilerimize hep şunu söyler:
“Şimdi zorlanıyorsunuz. Ama lisede çok rahat edeceksiniz.”
Bizim sorularımız zordur. TEOG son bir kaç senedir daha kolay sorulardan oluşuyor. Ama bizim sorularımız zordur. Hatta velilerden tepki alıyoruz bazen“TEOG’da bu kadar zor sorulmayacak. Neden siz 8. sınıfta bu kadar zor sorular soruyorsunuz çocuklara?” diye.
Bizim orada bir amacımız var. Çocukların dimağını geliştirmek.
Benim hep gördüğüm, fende, matematikte bu öğrenciler farklılar. Lisede bizim öğrencilerimiz çok rahat ediyor.
Bizde sadece TEOG’a hazırlanan değil yurtdışında okuyacak öğrencilerimiz de var. Seneye İngiltere’de okuyacak, ama gene de bizde 8.sınıfta liseye giriş sınavlarına hazırlanılan tempolu bir ortamda eğitim alıyor.? Daha önce böyle tecrübelerimiz oldu. TEOG’la Robert’e girdi. 1 sene Robert Kolej’de okudu. Sonra İngiltere’ye lise okumaya gitti. İngiltere’deki okulunda çok rahat eğitim alıyor.
Bizim velilerimiz “Donanımlı bir eğitim alsın, lisede bir adım önde olsun.”diye düşünüyorlar.
En önemli özelliğimiz çocuklara çalışma alışkanlığı kazandırmamız.
Çocuk düzenli bir çalışma sistematiğine giriyor ve daha da önemlisi bunu yapabileceğini görüyor.
8’den önceki sınıflar için de hayata hazırlamak istiyoruz öğrencilerimizi. Akademik alt yapı, evet. Ama hayat becerilerini de çok önemsiyoruz.
İkinci olarak da yabancı dili çok önemsiyoruz. 7 İngilizce öğretmenimizin yarısı yabancı. Çift öğretmen derse giriyor. 14 saat ingilizce ders yapıyoruz.
Bu 14 saatin 1 saati de İngilizce Fen dersi. Öğrencilerimiz, hem yabancı dillerini pekiştiriyor, hem de terimlerin İngilizce’lerini de öğreniyorlar.
İngilizce’yi çok önemsiyoruz. İngilizce JMUN’lere katılıyoruz. Hisar Okulları’ndaydık iki ay önce. Şimdi Paris’e gideceğiz JMUN için. Uluslararası Tiyatro Birliği (ISTA) diye bir oluşum var, İngiltere merkezli. Dünyadan birçok özel okulun dahil olduğu bir oluşum. Yıl içinde birden fazla ülkede o ülkenin tanınmış ve dile hakim sanatçılarının drama dersi verdiği etkinlikler yapılıyor Biz de ISTA’ya üye olduk. Bu yıl Nisan Ayı’nda öğrencilerimiz Almanya Dresden’a gidiyorlar workshop’a katılmaya.
Bahar Anahmias:
Peki Erkan Hocam size sormak istiyorum. Sisteminizi ne olarak adlandırırsınız? Geçmişinizi de göz önüne alarak sormak istiyorum: Eğitim sisteminiz nasıl? TEOG bunun neresinde?
Erkan Ulu:
Bizim kuvvetli bir eğitim verdiğimiz, sorgulanamayacak bir seviyede.
Burada da farklıyız. Sadece sınava hazırlamıyoruz. Birçok konuyu öyle dokunuşlarla işliyoruz ki, çocuklar için sadece soyut olmasın. Bütün dersler böyle işleniyor.
Mesela sosyal, tarih, fen bilgisi derslerinde öğrencilere bir ön hazırlık yaptırıyoruz ve sunumları onlar yapıyor. Sunuma hazırlanmayı öğretmenle birlikte yapıyorlar. Öğretmenin rehberliğinde beraberce çok ayrıntılı sunumlar hazırlanmış oluyor. Bu sunumlar da bizzat öğrencinin kendi sunumu oluyor. Kendi sunumları olması onlar için hem daha kalıcı hem de daha yararlı oluyor. Hatta öğrencilerimize de sorduk: “Bizim hazırladığımız şekilde mi ders anlatalım? Yoksa sizin sunduğunuz şekilde mi?” diye. Dediler ki: “Bizim sunumlarımız daha iyi..”
Bu sunumların bilgiyi daha kalıcı yapmanın dışında da faydaları var: Öğrencilere iletişimi öğretmek. Onlara nasıl sunum yapıldığını öğretmek. Havaya ya da yere bakmadan arkadaşlarının gözüne bakarak, tane tane anlatarak, toplum karşısında konuşmayı öğretmeyi hedefliyoruz.
Toplum karşısında iyi konuşan, güçlü bireyler yetiştirmek için iki senedir münazaralara daha çok ağırlık verdik.
Akademik bilgileri soyut olarak değil, hayatın içinde vermeye çok çalışıyoruz.
Örneğin, sinir sistemi hastalıkları konusunda Alzheimer’ı da işliyoruz. Çünkü aile büyüklerinde, iki nesil yukarıda birileri varsa, çocuklar evde bunu onlarda görebiliyor.
Epilepsiyi de işleriz. Epilepsiyi bir doktor gibi uzun uzun anlatmayız. Ama bir epilepsi nöbetinde insanlar bilinçsizce inanılmaz panikliyorlar. Yapmamaları gerekeni yapıyorlar, yapmaları gerekeni yapmıyorlar.
Bu dersi işledikten bir hafta sonra öğrencilerden biri gelerek teşekkür etti. “Babamla beraberdik. Epilepsi nöbeti geçiren biri vardı. Ben ne yapılacağını da ne yapılmayacağını da biliyordum.” dedi.
Biz hayata bu şekilde dokunmaya çalışıyoruz.
Başka bir örnek vermek istiyorum. 8.sınıf İnkılap tarihine hazırlanıyor. Öğretmenimiz uzun bir metin hazırlamış. Edirne Antlaşması’nı anlatıyor. Yunanistan bağımsızlığını ilan etti diyor ama Yunanistan şimdiki Yunanistan değil. O zamanki ve şimdiki Yunanistan haritalarını çocuklara mutlaka gösteriyoruz. Ardından Sırbistan, Karadağ, Romanya bağımsız oldular. Aynı şekilde o günkü ve şimdiki haritaları paylaşıyoruz çocuklarla.
Mustafa Kemal’in yaşadığı bölge Makedonya’dan bahsediliyor. Makedonya’yı da çocuklarla paylaşıyoruz. Yunanistan’ın Makedonya ile olan problemini anlatıyoruz. Bu çocukların böyle yetişmesi lazım.
Aslında çocuklarda Tarih Bilincini oturtmaya çalışıyoruz.
Bahar Anahmias:
İlkokul ve ortaokul olarak varsınız galiba. Kaç sene oldu açılalı?
Erkan Ulu:
Bu 3. yılımız. Ama ilk senede fark ettik ki biz en az 10 senelik bir okul gibiyiz. İdari kadromuz ve öğretmenlerimizle inanılmaz bir şekilde gelişerek devam ediyoruz.
Geçen ay Kuzguncuk’a gittik okul gezisi olarak. Kilise, cami ve sinagog ziyaret edildi. Önceden öğrenciler bu konularda bilgilendirildi. Camiye öğrenciler oturtuldu. Mihrap gösterildi. Hangi yöne baktığı anlatıldı. Minber gösterildi. İlave sorular ve anlatımlarla öğrenciler bilgilendirildi. Oradan kiliseye geçtik. Kilisede de aynı şekilde çalışmalar yaptık. Sinagoga gittiğimizde öğrenciler Kıble duvarını farkettiler. “Aaa, burada da kıble duvarı var.” dediler. “Arkasında ne var?” diye sordular. “Tevrat var.” dedim.
Bizim burada vurgulamaya çalıştığımız dinlerin ortak yönleri. Hepsinde Allah sevgisi var. Tüm dinlerde insanı ve insan sevgisini yücelten prensipler var.
Yani dinlerin evrenselliğini vurgulamaya çalıştık.
Bahar Anahmias:
Sizin çocuklar hem genel kültür sahibi oluyor, hem de sınavlara hazırlanmış oluyorlar o zaman.
Erkan Ulu:
Elbette. Tüm konular bir bütün halinde işleniyor.
Urfa’daki Balıklı Göl’ü de bilir bizim çocuklar. Balıklı Göl 30 m x 50 m. Sorumuz şu: Balıklı Göl kaç ar? Evet, hem Matematik, hem Din, hem Genel Kültür. Hepsi bir arada.
Bahar Anahmias:
Disiplinlerarası bir etkileşim söz konusu.
Erkan Ulu:
Evet. Finlandiya modelinden bahsediliyor ya. Bizim doğamızda o var zaten.
Eğitimde en önem verdiğimiz şey “Akademik” yönden çok kuvvetli olmaları.
Öte yandan Rus baletten de ders alıyor çocuklarımız. Çok ünlü bir okulun mezuniyet törenine katılmıştım. Pırıl pırıl çocuklar dans ediyorlar. Ama çocuklar sopa yutmuş gibi duruyorlar. Üzüldüm. Biz burada Rus bir baletten ders aldırıyoruz çocuklara.
Çocuklar birbirinin elini tutmaya utanırken vals yapmaya başladılar. Bu gösteriyi de geliştirmek istiyoruz. Başka dans çeşitlerini de, halk danslarını da skalamıza katacağız. Bunların da hayatta önemli öğrenimler olduğunu düşünüyoruz.
Bahar Anahmias
Bir de yemekhanede ilginç uygulamalarınız varmış.
Erkan Ulu
Sardunya Catering inandığımız bir firma. Kuruluşumuzdan beri bizimle servis veriyor. Çocuklar yemek konusunda bazen birbirlerini olumsuz etkileyebiliyorlar. Birisi bulgur pilavını görünce “Aaa, bugün bulgur varmış, tüh” deyince diğeri de o gün pilavı yemeyebiliyor. Biz yenmeyen yemeği görünce üzerinde çalışma yapıyoruz. Bulgurun faydaları uzun uzun anlatılıyor, duvarlara asılıyor, okunmama ihtimaline karşı sınıflarda da anlatılıyor. Son cümlemiz şu
“Şimdi bulgur pilavını BİLEREK yememe özgürlüğünüz var.” Bu önemli bir anlayış.
8. sınıflarda mantar çorbası ile böyle bir tecrübemiz oldu. Mantar çorbasını yemediler. Çocuklara sorunca sevmediklerini, o yüzden yemediklerini söylediler. Büyüklere de sorsanız sevmeyeni çok.
Peki, mantar? Mantar hakkında bilgisi olan yok. Mantarın ne kadar yararlı bir besin olduğu anlatıldı.
Mantar saçları kuvvetlendiriyor diye mantar çorbası yemeye başlayan kız öğrencilerimiz oldu. Çocukları bilinçlendirme tahminimizden daha da önemli.
Bahar Anahmias:
Peki her sene değişen sistem söz konusu. Bu konuda ne yapıyorsunuz?
Erkan Ulu:
Bahar Hanım, bazı şeyler olmazsa olmaz. Biz olmazsa olmazlardan vazgeçmiyoruz.
Çocuğun donanımlı, akademik olarak güçlü ve hayata adapte edebileceği bilgilerle bizden ayrılmasını istiyoruz.
Bahar Anahmias:
Peki. Teknolojiyi eğitiminize nasıl adapte ediyorsunuz?
Erkan Ulu:
Eğitimde iPad’i ilk kullanan kurum biziz.
10 sene önce dersanemizde kullanmaya başladık.
Tunç o sene “Bunu herkese duyurmamız gerekir, gel gazeteye ilan da verelim” demişti. Ben “Ne gerek var oğlum?” diye karşı çıkmıştım. “Baba, yarın bir gün, ilk olduğumuzu kanıtlamak için” demişti.
Şimdi iPad ile 24 saat çocuklarımıza ulaşabiliyoruz.
Zeynep Ulu Banaz:
Teknolojide bir iPad kısmı var. Biz bunu çok etkin bir şekilde derslerde kullanıyoruz.
Derste akıllı tahtada yapılan herşey anında öğrencilerin iPadinde.
Bizim için iPad bir evrak çantası gibi. Basılı bir malzememiz yok. Herşey öğrencilerin iPadlerindedir.
Öğrenci eve gittiğinde direct iPad’inden çalışabilir. Hem içeriklerimiz gidiyor iPad’e, hem de videolar. Öğrencilerimizin aklında kalmasını istediğimiz 1 dakikalık video kayıtlarımız da gidiyor. Öğretmenimiz ders esnasında kendi sesiyle soruyu çözmüş ve öğrencinin aklında kalmasını istediği şeyi de kaydetmiş ve öğrenciye yollamış oluyor. Çok uzun videolar değil. Sadece 1 dakikalık can alıcı noktalar.
Onun dışında 7 ve 8. sınıflarda öğrenciler biraz daha testlere odaklandığı için, soruyu öğretmen soruyor tahtada, öğrenciler defterlerine çözüyorlar. Sonra şıkkı iPad’de işaretliyorlar. Doğruysa yeşil renkte görüyor. Yanlışsa kırmızı renkte görüyor. Eve gittiğinde kırmızı gördüğü, hatalı yaptığı soruları çalışma şansı var. Verimliliğimizi arttırdı iPad açıkçası. iPad onlar için not tutan bir alet aynı zamanda.
Bahar Anahmias:
Bu uygulama aslında Erkan Hoca’nın efsanevi arkada not tutan veli sisteminin iPad’e çevrilmiş hali diyebiliriz.
Zeynep Ulu Banaz:
Biz iPad’i şöyle kullanıyoruz. Çocuk defterini açıyor, tarihi atıyor. iPad’deki tarih ile defterdeki tarih uyumlu. Defterde çözdüğü soru yanlış bile olsa, altına bir çizgi çiziyor ve iPad’den öğrenerek doğrusunu altına çözüyor.
Tekrara çok önem veriyoruz. iPad bu konuda da en büyük yardımcımız.
Bahar Anahmias:
Bu nesil iPad’e doğduğu için daha zorlanıyor kopmakta. Halbuki 2000 öncesi doğan nesil iPad jenerasyonu değil. İlk iPad Nisan 2010 yılında piyasaya çıktı. 2000 öncesi jenerasyonu iPad çıktığında 8–9 yaşlarındaydı. Konsantrasyon seviyeleri, kitap okuma alışkanlıkları daha farklı.
Erkan Ulu:
Ben bunlara 3 beyaz zehir diyorum. Telefon, iPad ve televizyon.
Bahar Anahmias:
Online eğitim konusunda ne düşünüyorsunuz? Stanford Üniversitesi’nin Itunes üzerinden ders yayınlamasının üzerinden yıllar geçti. Online olarak pek çok yabancı üniversite derslerini paylaşıyor. Bunun için özel ders yapıyor. Bir süredir k12 diye tabir ettiğimiz ilkokul, ortaokul ve lise dersleri de online olarak paylaşılmaya başlandı. Eğitimde fırsat eşitliği sağlayan bir sistem olduğunu iddia edenler çoğunlukta. Siz bu konuda ne durumdasınız? 5–10 sene içinde eğitimi nerede görüyorsunuz? Erkan Ulu olarak projeleriniz var mı?
Erkan Ulu:
Ciddi olarak düşünüyoruz. İnanılmaz toplum yararına olan derslerimiz var. Bunları Youtube’a yükleyip, kendi sitemize koymak istiyoruz.
Bunun dışında kodlama konusunda da çok iddialıyız.
Zeynep Ulu Banaz:
Aslında biz 3 yıl önce okul olurken kodlama o kadar revaçta değildi.
Biz okul olarak şöyle bir karar aldık. 2. yabancı dili haftada birkaç saatle adam akıllı vermek mümkün değil. Hakkıyla yapamayacağımız şeyi yapmayalım diye bir karar aldık.
O yüzden kodlamaya odaklandık.
Seçmeli ders olarak değil robotik, kodlama, scratch derslerini haftada 3 saat bizzat ders olarak veriyoruz.
İlkokul 1. sınıftan itibaren 8. sınıfa kadar bu uygulamamız devam ediyor. Sadece 8. sınıfta TEOG çalışmaları önem kazandığı için kodlama dersine ara veriyorlar. Geçen yıl 5 ortaokul öğrencimiz ekip olarak Amerika’da Vex robotik yarışmasına katıldı.
Bahar Anahmias:
Öğretmenleriniz hakkında konuşabilir miyiz? Seçim süreciniz nasıl?
Erkan Ulu:
Öğretmen alırken çok seçiciyiz. Biz de önce CV’leri inceleyip, ön görüşmeleri yapıyoruz. Sonrasında örneğin bir coğrafya öğretmenine 3 konu hazırlamasını ve ders anlatır gibi bize anlatmasını, sunum yapmasını istiyoruz.
Bahar Anahmias:
Peki bulduğunuz iyi öğretmenleri elinizde tutmak için ne tür uygulamalarınız var?
Erkan Ulu:
Biz dersaneden okula dönerken öğretmenlerimizin hepsi bizimle buraya geçti. Hiç biri de “Ne olacağız? Nasıl olacak?” gibi sorular sormadan tereddütsüz bizimle bu yola devam ettiler. Bu işin sırrı kurum içinde sıcak ve huzurlu bir aile ortamının olması.
Bahar Anahmias:
Sizin sisteminizden ve sizden memnunlar o zaman.
Erkan Ulu:
Sistem şu: Biz öğretmenlerimize konu hazırlıklarında, sunumlarında detaylı bir şekilde destek oluyoruz. Matematik, fen bilgisi gibi derslere aynı anda çift öğretmen giriyor. Böylece öğretmenlerimizin de birbirlerini desteklemeleri ve ekip olmaları sağlanıyor.
Bizim MEB müfredatına ek olarak hazırladığımız ve işlediğimiz kendi içeriğimiz var. Örneğin kitaplarda televizyonlarda kullanılan dille ilgili bölümler var. Derste anlatım bozuklukları örneklerle anlatılıyor. Biz de ortaokulda olmayan bir şekilde “Anlatım Bozukluğu”nu işliyoruz.
Bahar Anahmias:
Bu anlattıklarınız çok önemli. Şu anki nesil mesajlaşma nesli. Dizi nesli. Tüm ifadeler kısa kısa. Cümlenin başı sonu belli değil.
Erkan Ulu:
İlkokulda her sınıfa sınıf öğretmeni dışında 10 öğretmen giriyor, satranç, origami, dans, drama, yoga, İngilizce, felsefe, vs. Yaklaşık 230 çocuğumuz var. Ama 7 tane ingilizce öğretmenimiz var. Lisana verdiğimiz önemi anlatmak istiyorum.
Bahar Anahmias:
Bizim zamanımızda yanlış cevap vermekten çekinirdik.
Erkan Ulu:
Ben şuna inanıyorum. Nefret doğal bitki örtüsü gibi, kendiliğinden yetişiyor. Sevgi ise suyunu, ışığını, gübresini, toprağını ayarlamazsanız yetişemiyor. Bakım ve özen isteyen bir olay.
Bahar Anahmias:
Bizim neslimiz çocuklarını koruyan, kollayan bir nesil. Ödev, çocuğun okul sonrası sorumluluğu herkesi ilgilendiriyor. Herşey okulda bitsin diyen aileler de var, eve az ödev gelmiş diye şikayet edenler de. Siz Erkan Ulu olarak ödev ve okul sonrası sistemi nasıl ayarlıyorsunuz?
Erkan Ulu:
Peki anlatayım. Bir konuyu hap yapmışsınız. 3 saat çocuğa anlatmışsınız. Çocuğun bunu öğrenebilmesi için bu zamanın en az iki misli çalışması lazım. Üç misli diyeceğim de abarttı diyeceksiniz. Bunu çocuk yapmazsa nasıl olacak?
Örnek vermek istiyorum: 9. sınıfta Kadıköy Anadolu Lisesi’nde okuyan yeğenim şubat tatilindeki matematik ödevini gösterdi bana. Tam 5 sayfa arkalı, önlü sorular. Zor sorular. Günlerini aldı bunları yapmak. Öğretmenini bul ve ona teşekkür et dedim. Çünkü öğretmeni onu üniversiteye hazırlıyor.
Her sene alınan ve alınmayan eğitimlerin bedeli var. İyi eğitim almışsa çocuk daha sonraki senelerde kullanacak.
Bahar Anahmias:
Katılmamak elde değil. Yeni eğitim sistemlerinde deniyor ya “İlkokul çocuğu oyun çocuğudur, ilk 3 sene sınav görmesin, karakter gelişimine önem verilsin, hayata dair öğrenimler kazansın vs. vs.” Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Serap Hanım (veli):
Ben de burada veli olarak bir iki şey eklemek istiyorum. Çocuk tekrar ederken iPad’in ekranına bakıp yazsa bile tekrar ettiği şey onda yer ediyor.
Başka okullarda nasıl işliyor bu sistem bilmiyorum.
Normalde tüm öğretmenler “Eve gittiğinizde konuyu tekrar edin” demeli. Ama hangi çocuk kendiliğinden bunu yapar? Hiç biri. Bizim sistemde 3–4 sayfalık tekrar bile o günü tekrar etmesi demek. Öğretmenler de zaten bir şeyi öğrenmeden o çocuğun diğer adıma geçmesine izin vermiyorlar. Sınıfta eksik kalan çocuk varsa, bireysel olarak mutlaka tamamlıyor konuyu ve devam ediyor derse. Bu şekilde birbirlerinden bile feyz alıyor öğrenciler: “O biliyor, ben de öğrenmeliyim.” diye.
Erkan Ulu:
Öğrenci kavramı çok önemlidir. Öğrenci Öğrenici diye geçer.
Aslında bu doğru değil.
Öğrenci Uygulayıcı olmak zorunda.
Uygulayıcı olmak da tek başına çalışmaktan geçiyor. Konuyu iyice etüd edip, belli bir yere getirmekten geçiyor.
İkinci olarak okullara girmek için sınav var. İş hayatında işe girmek için sınav var.
Çocukların uygulayıcı olması lazım. Eğitim bir takım sloganlarla yürümez. Biz Erkan Ulu’da çocukların uygulayıcı olması için inanılmaz efor sarfediyoruz. Evlerinde bile takip ediliyorlar. Veliyle sürekli iletişim halindeyiz. Evdeki çalışma sistemi öğretiliyor veliye. Diyoruz ki “Çocuk yorgun gelmişse okuldan, zorlama. Bir yatsın, uyusun. En fazla 45 dakika ama. Uyanınca daha enerjik olacak ve ödevini, tekrarını daha güzel yapacak. İnanılmaz verimli ve hızlı olacak. Keyifli de bir akşam yemeği yersiniz.”
Bahar Anahmias:
Tunç Bey’e geçmeden bir şey sormak istiyorum. Bilgi artık her yerde. Bilgiye ulaşım da kolay. Bilgiyi ezberlemeyelim diyoruz. Hayat boyu da öğrenelim diyoruz. Çünkü bilgi, teknoloji sürekli bir değişim halinde. Bizim hemen öğrenip, hemen de adapte olmamız lazım. Çocuklarımızın da hem öğrenmeyi sevmek hem de kendi kendini öğrenmeye motive etmek konusunda yetkin olmaları lazım. Sizin sistemle bunu edinebiliyor mu çocuklar?
Erkan Ulu:
Ezberci değiliz. Biz hangi konuda çalışılıyorsa Nedenli, Niçinli, Düşünen bir Beyin yaratmaya çalışıyoruz.
Amacımız budur. Bizim bu konuda özgün çalışmalarımız var. Bu konuda da çok titiziz.
Bizim prensibimiz şu: Bir iş yapıyorsan iyisini yapacaksın.
Bunun için eğitim konusuna kar odaklı kesinlikle bakmıyoruz. Biz eğitim için ne gerekirse yapacağız. Biz bu şekilde tanınalım ve bilinelim.
Bir veli aynen şöyle dedi:
“Her yerde ticaret var ama sizde eğitim var.”
Zeynep Ulu Banaz:
Bizim burada bir aile geleneğimiz var. Hem öğrenciyi hem de aileyi yakından tanımak istiyoruz. Velinin de vizyonuna bakıyoruz. Bizim vizyonumuza, kültürümüze uyum sağlayacak öğrencilerle çalışmak istiyoruz.
Tunç Ulu:
Biz çok uzun bir sure dershane olarak faaliyet gösterdik. Bunun bize çok ciddi faydası oldu. Değişik okullardan bir sürü öğrencimiz oldu. Hepsi de iyi okullardan öğrencilerdi bunlar. Bizim buradaki kazancımız bu okulların hepsinin farklı uygulamalarının artı ve eksi olarak çocuklara ne kattığını görmek oldu.
Zeynep Ulu Banaz:
Şu anda öğretmen başına 6 öğrenci düşüyor bizim okulumuzda. Öğretmenlerimizi mümkün olduğunca biz kendimiz yetiştirmek istiyoruz. Boğaziçi’nden bile olsa, yeni mezun hiçbir öğretmen hemen derse girmiyor. Diğer öğretmenlerin dersine girerek bir kaç yıl pişiyor ve sonra derse giriyor.
Tunç Ulu:
Bir eğitim kurumunu kaliteli yapan iki unsur vardır:
Öğretmenler ve öğrenciler
Okula giren öğrencilerin seçimi üzerinde %100 etkiniz olamaz ama öğretmenler üzerinde olabilir.
En önemli varlık öğretmenlerdir. Ne kulüpler, ne okul binası, ne müzik odası, hiç biri öğretmenler olmadan bir şeye yaramaz.
Dolayısıyla bir eğitim kurumunu değerlendirirken ana soru şu olmalı.
“Sizin öğretmen yetiştirme programınız var mı?”
Bizim burada 6 matematik öğretmenimiz var. Hepsi öğretmenlik hayatına gözlerini burada açtılar. Geldiklerinde 2 sene derslere hiç girmeden mutfakta çalıştılar. Mutfakta çalıştılar derken dersleri arkada takip ettiler, öğrencilerle teke tek etüd yaptılar, soru yazdılar, matematik toplantılarında beraber oldular.
2008’te Zeynep Hanım da bize katıldıktan sonra kurumsallaşma için çeşitli adımlar attık. İki seçeneğimiz vardı. Ya metrekare olarak büyük bir yer tutup, öğretmenlerle anlaşıp hızlı bir büyüme gerçekleştirecektik. Ya da organik büyüme olacaktı, yavaş yavaş, sindire sindire. Biz ikisini de yaptık ama organiğe ağırlık verdik. Yeni bir mezun bir öğretmenin üzerine fazla yük bindirmeden yavaş yavaş adapte olmasını istedik.
6–7 sene evvel bir öğretmen adayımızla görüşmemi anlatmak isterim. Boğaziçi mezunu.
Biz de sorduk: “Nasıl bir beklentin var yeni çalışacağın kurumda?”
“Ben şu an öğretmen olduğumu düşünmüyorum, öğrenmeye devam etmem gerektiğini düşünüyorum.” dedi.
Benim için o görüşme orada bitti. Hemen işe aldık arkadaşımızı. Olması gereken bu.
Eğitim Fakültesi’nden yeni mezun herkes hala bir Öğretmen Adayı’dır. Kesinlikle o kişinin yetkinliğini küçümsemek adına söylemiyorum.
Öğretmeni öğretmen yapan en önemli unsur ‘TECRÜBE’dir.
O tecrübe için illa 20 sene geçmesine de gerek yok. Ama en azından 1–2 sene, yıpranmadan, sorumluluk alarak tecrübe kazanmaları lazım. Bunu önemsiyoruz.
Bahar Anahmias:
Her sene değişiyor mu öğretmenleriniz?
Tunç Ulu:
Öğretmenlerimiz ile uzun yıllardır birlikte çalışıyoruz.
Dershaneden okula dönüş sürecinde tüm öğretmenlerimizle birlikte yeni bir yola girdik. Hepsi birbirinden değerli , konusunda uzman ve sınıf hakimiyeti yüksek öğretmen kadromuz var. Öğretmenlerimizin büyük bir bölümü kurumumuzda yetişmiş öğretmenler. Tecrübe ve dinamizmin ideal harmanını bizim okulumuzda görmek mümkün.
İlkokulda 1’den 3.sınıfa kadar aynı sınıf öğretmeniyle devam eder çocuklarımız. 4.sınıf bir bakıma ortaokula hazırlık olduğundan yeni bir sınıf öğretmeni ile tanışırlar. 5. sınıftan itibaren ise branş öğretmenleri devreye girer.
Biz hiçbir zaman ana akım dersanecilik yapmadık. Ana akım okulculuk da yapmıyoruz.
Başarıları kıyaslamadık.
Hiç bir zaman bursluluk sınavı yapmadık.
Daha önce SBS sistemi vardı, hatırlarsınız. SBS’de tam puan alan öğrencilere %50, %100 burs veriyoruz diyerek başarılı öğrencileri çekme politikamız olmadı.
Biz bir sınav yapıyoruz öğrenci alırken. Ama bunu bursluluk için yapmıyoruz.
Bahar Anahmias:
Dersaneden okula geçtiğiniz için, donanımınıza güveniliyor. Sınavların adı değişse de bir sınav, ölçme değerlendirme hayatın her alanında var. TEOG bitiyor, sonra da üniversite sınavı başlıyor. Çocuğun alt yapısının kuvvetli olması çok önemli.
Velilerin kafasında şöyle bir çözüm var herhalde:
TEOG sınavına hazırlamak için ya da lisede akademik olarak başarılı olsun extra özel ders aldıracağıma Erkan Ulu Okulları’na yollayayım.
Serap Hanım (veli):
Önüne excel tablosu yapıp, “Şu şu okula yollarsam hem matematik, hem ingilizce kursuna da yollamam lazım. Diğer okulda ise şunlar şunlar var. Toplam şu kadar yapıyor.” diyen veliler var.
Tunç Ulu:
Biraz önce ana akım okulu değiliz dedim. Ana akımdan kastım birinci olarak bursluluk hikayesi.
Bazı okullarda çocuklar performanslarına göre ayrılıyor. Bizde ise tüm 5, 6. 7. ve 8. sınıflara aynı ders programı, aynı öğretmenler, aynı seviye. İngilizce hariç.
Tüm öğretmenler aynı server üzerinden aynı programı uyguluyor. Bunlar size ayrıntı gibi gözükebilir ama biz 2008’den beri akıllı tahtalarla çalışıyoruz. Biz başladığımızda pek yoktu.
Söylemek istediğim standardizasyonumuz var.
Öte yandan öğrencileri eşit şartlara kavuşturmak için de koşullar oluşturmalısınız. Öğrenci ekstra etüd alabiliyor mu? Ders aralarında öğretmen görebiliyor mu? Cumartesi-Pazar günleri öğretmenine ulaşabiliyor mu? Bizde hepsi mevcut.
Çocuklarımız sorularını ders aralarında öğretmenine rahatça sorabiliyor. Çıkışta sorabiliyor. Çocukların “Kara Delik” diye bir çalışması var. Çocuklar sorularını orada sorabiliyor.
Ana felsefemiz “Zaman öğrencinin en değerli hazinesidir.”
Show me diye bir uygulama var. Çocuk yapamadığı sorunun resmini çekiyor. O fotoğrafı öğretmene yolluyor. Öğretmen çözümü sözlü videoya çekiyor ve o portala post ediyor. Damla’nın yazdığı soruyu Mert de görüyor, Ece de görüyor. Tüm 8. sınıf öğrencileri gruptaysalar sorunun cevabına ulaşabiliyorlar. Khan Academy’nin daha farklısı diyelim.
Burada önemli olan nokta şu. Akşam saat 8’de öğrenci tarafından Show me’ye konulan soruyu cevaplayıp oraya koyduysam, çocuk psikolojik olarak “Öğretmenim beni önemsiyor.” diye düşünüyor, rahatlıyor. Akşam koyamasam bile ertesi gün çocuğun yanına gidip, “Sen bu soruyu sormuşsun, beraber çözelim.” diyorum.
Bahar Anahmias:
Tunç Bey, çocuklarınızı 1. sınıftan itibaren alıyorsunuz. Yetiştiriyorsunuz. Peki TEOG başarılarınız nasıl? Pek çok insan için seçim nedeni olacaktır.
Zeynep Ulu Banaz:
Erkan Ulu Okulları açıldığından beri, yani iki yıldır Beşiktaş ilçesinde TEOG başarı sıralamasında birincisiyiz. Beşiktaş ilçesi de İstanbul’un en başarılı ilçesi..
Bahar Anahmias:
TEOG birincisi nasıl oluyor? En iyi okullara girmek mi? Tüm çocukların girmesi mi?
Zeynep Ulu Banaz:
Bu bir ortalama. Okuldaki tüm öğrencilerimizin TEOG puanlarının ortalamasına bakıldığında bizim okulumuz Beşiktaş ilçesindeki okullar arasında ilk sırada.
Beşiktaş’ta köklü pek çok okul var sizin de bildiğiniz. Burada iki yıldır üst üste birinciyiz. Bunu hiç bir zaman dile getirmedik. Çünkü eğitimde yaşanmışlıklar önemlidir.
Bizim esas amacımız bizden mezun olan çocuk hangi okulu kazanırsa kazansın, bizden aldığı eğitimle gittiği okulda rahat etsin.
Bahar Anahmias:
Ders dışı aktivitelerinizden bahsedebilir miyiz biraz. Satranç, drama, dans, kodlama, felsefe diye bahsettiniz. Sanat ve spordan da bahsedebilir miyiz acaba? Yeriniz müsait mi? Spor takımlarınız var mı?
Zeynep Ulu Banaz:
Çok güzel bir kütüphanemiz var. Onu zenginleştirmeye çalışıyoruz. Kütüphane bizim için çok önemli.
Büyük bir spor salonumuz var. Tüm spor dallarına elverişli..
Masa tenisi bizim okulumuzda çok oynanan bir spor. Ders saatleri sonrasında, okul salonu ve bahçemizde, bireysel ve grup sporları ile müzik ve resim dallarında ayrı kurslarımız da var.
Okul takımlarımız var. Basketbol, masa tenis ve futbol takımlarımız var. Müsabakalara da katılıyorlar. Öğrencilerimizin bireysel olarak da golf, yüzme, atletizm gibi branşlarda da kişisel başarıları mevcut.
Biz de okul olarak onlara çok destek veriyoruz. Basketbol takımı ilçe/il dışı müsabakalara gittiğinde dönüşünde kaçırdığı derslerin telafisi için organizasyon yapıyoruz. Bu takdir edersiniz ki çarpraşık ve karmaşık bir organizasyon. Gerekirse okuldan sonra kalıyorlar, gerekirse haftasonu geliyorlar.
Zeynep Ulu Banaz:
Müzik konusunda da destekliyoruz. Okul sonrası bireysel müzik kurslarımız var. Oraya katılan çok öğrencimiz var.
Gün içinde de müzik odamız hep açıktır. Öğrenciler bateri çalar, fülüt çalar. 5 dakikalık tenefüste bile müzik odasına giden öğrencimiz var.
Drama dersimiz kulüp olarak değil, zorunlu ders olarak devam ettikleri bir ders.
Bunların dışında kulüplerimiz var: MUN Kulubümüz, Cooking Kulubümüz, Word & Board Games Kulubümüz var İngilizce olarak.
İzmir Uzay Kampı ile Geleceğin Kaşifleri Kulübümüz var. Geleceğin Kaşifleri Kulübümüz her çarşamba İzmir Uzay Kampı ile Skype üzerinden bağlantı yaparak çalışıyor. Hatta Elon Musk’ın uzaya fırlattığı roketi beraberce izlediler.
Bilişim, Yaratıcı Sunum Kulübümüz var.
Geziler yapıyoruz. Kayak kampımız sömestr tatilinde Erciyes’te yapıldı.
Bahar tatilinde Londra ve Edinburgh’a Harry Potter Gezimiz olacak. 7. sınıflarımız Şirince matematik köyüne gidiyorlar. İstanbul içinde de gezilerimiz var. Bazı dersleri İstanbul Modern’de yapıyoruz, bazı dersleri Arkeoloji Müzesi’nde yapıyoruz.
Kısaca TEOG okulu değiliz. Öğrencilerimizi geleceğe donanımlı hazırlamak en büyük amacımız.
Tunç Ulu:
Dershaneyken de yapılması gerekeni yaptık. Şimdi de yapılması gerekeni yapıyoruz.
Zamanında yapılması gereken yapılmadığı için Erkan Ulu Dersaneleridoğmuştu. Şimdi de yapılması gerekeni doğru zamanda yapmak için Erkan Ulu Okulları doğdu.
Öğrenmek, ezber, motivasyonla ilgili Erkan Hoca’ya sorduğunuz soruya dönmek istiyorum. Bilgi heryerde var. Evet.
Dershaneyken okulların söylediği bir söz vardı: “Biz özgüven aşılıyoruz.”
İçsel olarak altyapısı olmayan bu söylem çocukda ileride çok büyük depresyona yol açıyor.
Çocuk “Özgüvenliyim, özgüvenliyim” diye büyüyor. Çocuk 18–19 yaşına gelmiş. Üniversiteye girmiş ama alt bomboş. 23 yaşında sizi büyük bir depresyon bekliyor.
Özgüvenin altının dolu olması lazım.
2006’da Boğaziçi’nde yakın bir akademisyen arkadaşım gelen öğrencilerin ne kadar zayıf olduğundan bahsediyordu. O zamanlar üniversite sınavından türev ve integrali kaldırmışlardı. Mühendislik bölümüne gelen öğrenciler de daha zayıf bir matematik eğitimiyle gelmişlerdi ve zorlanıyorlardı.
Bu konu üzerinde tartışırken ben de arkadaşıma “Evet, bu aynen 8. sınıf öğrencisinin bir arın kaç metrekare olduğunu bilmemesine benziyor”.dedim.
O da cevap verdi. “Ama bu bilgi internette var, bilmesine ne gerek var?”
Ben “Peki siz 670 sayfalık Çince bir kitabı mükemmel bir teknolojik sözlükle okuyabilir misiniz? O sözlükte bütün kelimeler var. 670 sayfalık bir kitap için tüm kelimeleri yerlerin bulmaca çözer gibi koyup, nasıl okuyabilirsiniz?” diye sordum.
Çocuğa bir bardak, bir kağıt ve bir telefon verdiniz diyelim. “Hadi bu 3 nesne ile çok yaratıcı birşey yap” dediniz. Ama bu 3 nesneyi vermeden çocuk yaratıcı birşey yapamaz. Bunları vermek zorundasınız.
Temel bilgiyi verdikten sonra yaratıcı düşünce devreye giriyor.
Hepimiz çocuklara yabancı dil öğretmek isteriz, İngilizce başta olmak üzere. İngilizce’yi öğrenirken “table” ile “masa” arasında anlamsal bir ilişki kur desek çocuğa, böyle bir ilişki yok. Yüzde yüz ezber denen şey aslında işte bu “table” kelimesidir. Ama siz ancak “table” kelimesini öğrendikten sonra ingilizce cümle kurabilirsiniz. Bazı şeyleri üst üste koyarak bilgiye ulaşabiliriz.
Bahar Anahmias:
Ben de bir anne olarak birşey paylaşmak istiyorum. İlkokulun ilk 2 senesinde çarpım tablosunu toplaya toplaya öğrenir çocuklar. Ama 3. sene itibarıyle problem çözümlerine geçtiklerinde bu tabloyu ezberlemek zorunda kalırlar. Problemi çözerken bir de 7 kere 7‘nin kaç ettiğini toplayarak yaparsa zaman kaybeder, 49’u bilmek zorundadır.
Tunç Ulu:
Velilerimize önerdiğimiz bir kitap var.
Özellikle 8. sınıf velilerine çocuklarına okutmalarını öneriyorum. “Outliers.”
Çocuğunuz okuyamıyorsa, siz okuyun ve belli bölümleri fotokopi çekin.
Bu kitabın tamamıyle popular kültürden uzak bir tezi var. Populer kültürde “Voleyi vuracağız ve herşey bitecek. Bu para olabilir, kariyer olabilir.”
Outliers’da ise bir işi mükemmel yapmak, uzman olabilmek için 5.000, 10.000 saat o iş üzerinde çalışmaktan bahsediyor.
Bu sadece akademik kariyer değil, tüm iş kolları için geçerli. Beatles örneğini veriyor. Beatles grubundakiler 17–18 yaşlarında haftada 2 kere canlı konser veriyorlardı. Her bir konser 5–6 saat sürüyordu. Başarıları bir tesadüf değil.
O kitaptan aldığım ana fikir, siz doğru zamanda, doğru yerde, doğru durakta olabilirsiniz, otobüsü yakalamış olabilirsiniz ama çantanız dolu değilse sadece otobüse binersiniz.
Önemli olan siz kendi çabanızla o çantayı doldurabiliyor musunuz?
O otobüs herkes için geliyor.
Bunun çok benzerini Issız Adam’ı oynayan oyuncu Cemal Hünal’ın Cüneyt Arkın’la bir röportajında rastladım. Cemal Hünal, Cüneyt Arkın’a “Ben sizi çocukken seyrediyordum. İki atın üzerinde ayakta gidiyordunuz. O hareketleri nasıl yapıyordunuz?” diyor Cemal Hünal. Cüneyt Arkın da diyor ki “Ben de ilk hareketleri yaparken nasıl yapacağımı bilemiyordum, ama her gün, her film setinde onları yapa yapa benim için sıradanlaştı.”
Bahar Anahmias:
Peki o zaman sormak istiyorum. Başarı sizce nedir?
Tunç Ulu:
Başarı; yapmak, yapabilmek.
Ama daha önemlisi hayatta başarılarını neye dayandırdığın. Çünkü bu senin yönünü belirliyor.
Bana çok iyi destek oldular mı diyorsun?
Yoksa sistemde bir açık buldum, ben ondan mı faydalandım diyorsun?
Yoksa ben çok zekiydim, kimsenin göremediğini gördüm mü diyorsun?
Bu nedenlerin her birini söyleyen insanın hayattaki yolu farklı olacaktır.
Hayatta pekçok zorluklar var. Başarıdan çok başarısızlıklarla karşılaşacağımız da bir gerçek.
Bir 8. sınıf öğrencisi çok güzel söyledi. “Hocam, çok haklısınız. Bir güreşçi yere düştüğünde kaybetmez, kalkamadığında kaybeder.”
Bundan 10 sene sonra bu çocuklar iş hayatına atılacak.
Günümüzün en popüler iş görüşmesi sorusu “Bize başarısızlığını anlat”
Çünkü firma 2 şeyi merak ediyor:
- Stres yönetimini nasıl yapacaksın?
- Başarısızlığı nasıl hallettin? Bundan nasıl çıktın?
Dolayısıyla hata yapmaktan korkma. Önemli olan aksiyon almak.
Hata yapmaktan korkan hiç aksiyon almayacaktır.
Bahar Anahmias:
Carol Dweck’in bu konuda “Growth Mindset” diye bir kitabı var. Bütün kitap bunu anlatıyor. Başarılısın, zekisin etiketi alan çocukların deneme yapmaktan korktuklarını, bu etiketleri kaybetmekten korktuklarını anlatıyor.
Zeynep Ulu Banaz:
Kesinlikle. Çocukların hayatlarında başarısızlıkları tatmalarına izin vermek gerekiyor. İster sporda, ister sanatta, düştükleri zaman kendileri kalkabilsinler.
Çocuklarımıza bir müsabakada kaybettikleri zaman “Oyundan vazgeçmedin, devam ettin, hayatta da böyle devam etmek lazım.”demeliyiz.
Tunç Ulu:
Son olarak söylemek istediğim:
Biz inandığımız şeyleri yapıyoruz.
Ticari kurumlar bir talep doğrultusunda hizmet veren bir de verdiği hizmet doğrultusunda talep alan kurumlar olarak ikiye ayrılır. Biz ikinci kategorideyiz.
Doğru hizmeti veriyoruz. Verdiğimiz hizmet doğrultusunda talep alıyoruz.
Bahar Anahmias:
Sevgili Erkan Bey öncelikle sizin gibi efsane bir öğretmenle, eğitimciyle tanıştığım için çok memnun oldum.
Zeynep Hanım, Tunç Bey sizlerle sohbetimiz de çok verimliydi. Öncelikle okulunuzu tanıtan, ama esas olarak Türkiye’de olması gereken eğitim, öğrenim üzerine güzel bilgiler paylaştığımız keyifli bir sohbet oldu.
Serap Hanım size de bu güzel sohbete vesile olduğunuz için teşekkür ederim.
Erkan Ulu Okulları’nı tanıdığıma çok memnun oldum.
Eminim ilerleyen senelerde daha da çok adını duyacağız okulunuzun ve başarılarınızın.
Bahar Anahmias
Anneler ve mentorların buluşma noktası www.i-mom.org