40’lı Yaşlar ve Mutluluk
Bu yazının orijinalini 20 Aralık 2017’de yazmışım.
O arada websitem hacklendi. Bu yazı da kaybolmuştu. Buldum ve tekrar paylaşmak istedim.
………………..
40’lı yaşlar.
Sizin de tahmin edeceğiniz gibi bu yaşlardayım.
Hayatımızda çeşitli dönemler olduğunu düşünüyorum.
TAKLİT DÖNEMİ
İlk dönemde çevremizde gördüklerimizi taklit ediyoruz.
Doğduğumuz anda anne-babamızın konuşmasını.
Büyürken abi-ablamızın hareketlerini.
Okulda öğretmenimizi.
Bu dönem genelde okul dönemimizi kapsıyor.
Tüm hayatımızın odak noktası kendimiziz.
Dünya bizim çevremizde dönüyor.
Doğduğumuzdan 25-30 yaşlarına kadar devam eden bir zamanı kapsıyor.
Mezuniyetler, ilk aşklar, partiler, çılgınlıklar, doğum günleri, kutlamalar hep bu dönemde.
Buna TAKLİT DÖNEMİ ya da ÖĞRENME DÖNEMİ diyebiliriz.
UYGULAMA DÖNEMİ
2. dönemde ise uygulamaya geçiyoruz.
O güne kadar öğrendiklerimizi uygulamaya başlıyoruz.
Okulda öğrendiklerimizle bir meslek sahibi oluyoruz; öğretmen, doktor, dişçi ve para kazanmaya başlıyoruz.
Annemizden, babamızdan öğrendiklerimizle bir hayat, bazen bir aile kuruyoruz.
Onları istemeden de olsa taklit ediyoruz.
Annemiz gibi bir eş, babamız gibi bir baba oluveriyoruz.
Bu dönemde ise odak noktamız işimiz, ailemiz, varsa çocuklarımız.
Onları büyütmek, korumak kollamak için sürekli bir çaba içindeyiz. 25-30 yaştan 40’lı yaşlara kadar bu böyle sürüyor.
Toplumun dayattıklarını yaptığımız, taklit ettiğimiz, ev almaya çalıştığımız, herkes yapıyor diye bizim de yaptığımız bir dönem bu.
Evlenmeler, nişanlanmalar, oturaklı bir hayata geçmeler, doğumlar, çocukların okulları, mezuniyetleri….
Bu dönemin adı ise UYGULAMA DÖNEMİ.
FARKINDALIK DÖNEMİ
3. dönem ise kendimizi bulduğumuz dönem.
Yaptığımız iş, seçtiğimiz meslek doğru mu diye düşünüyoruz.
Bazen meslek ve kariyer değişimleri yaşıyoruz.
Radikal değişiklikler yaparak şehri terkedip, kasabaya yerleşiyoruz. Doğal hayata dönüyoruz.
Zayıflıyor ya da spora başlıyoruz.
Çok çeşitli kurslarda kendimizi bulmaya çalışıyoruz; Tahta boyamadan, resime, danstan, tiyatroya.
İçimizde kalmış, çocukluğumuzda bizi heyecanlandıran o şeyi bir daha keşfetmeye çalışıyoruz.
Eğer memnun değilsek sadece işimizi değil eşimizi de değiştiriyoruz.
Bu döneme de FARKINDALIK DÖNEMİ demek istiyorum izninizle.
40’lı yaşlar bu dönemin başladığı yaşlar.
Bu dönemin bir başka özelliği ise annemiz, babamız, arkadaşlarımızın anne ve babaları yaşlanıyor.
Çeşitli hastalıklar ve bazen vefatlarla bize ihtiyaçları artıyor.
Artık sorumlu olduğumuz 3 alan var: kendimiz, ailemiz ve anne-babamız.
Çocuklarımız ya mezun ya da olmak üzere.
Bize daha az ihtiyaçları kalmış.
Hayata neden geldiğimizi sorguladığımız bir dönem bu.
Hayat amacımız ne diyoruz? Bu büyük resmin neresindeyim ben? Büyük bir resim var mı?
4.dönem ne dediğinizi duyar gibiyim.
KABULLENME DÖNEMİ
Bence 4. ve son dönem ise KABULLENME DÖNEMİ.
Bu dönem genelde 55-60 yaşından sonra başlıyor.
Eğer bir önceki dönemde gerekli değişikliği yapma gücünü göstermiş ve radikal bir karar aldıysak, o kararın sonuçlarını yaşıyoruz.
Mutluyuz ya da mutsuz ama bunun bizim seçimimiz olduğunu biliyoruz.
Büyük resimdeki yerimizin çok ulvi bir şey olmasına gerek olmadığını artık biliyoruz.
Küçücük bir yerin bile büyük resimde yer tutacağının farkındayız.
İyi bir aile kurmak ve dünyaya yararlı çocuklar yetiştirmek olabilir bu yer.
Ya da çok iyi bir doktor olup, insanlara şifa dağıtmak.
Ya da öğrendiklerini yazarak çevresiyle paylaşmak.
Ya da çok iyi bir komşu, ahçı, öğretmen, tiyatrocu, hemşire, tezgahtar, anne olmak.
Bazen çevremde daha mutsuz, daha sinirli, daha kavgacı 4.dönem geçirenler görüyorum.
Bence onlar hala hayata neden geldiklerini anlayamamış olanlar.
Hala çevrelerindekileri değiştirmeye çalışanlar.
Farkındalık Dönemi’nde kendimizi keşfedebildiysek, bu konuda adım da attıysak çok şanslıyız.
O zaman son dönemde bilgece konuşan, sakin, çevresi ile uyumlu ilişkileri olan bir yaşlı-yetişkin dede, anneanne, babaanne oluveriyoruz.
Çevremizde olan biten her şeyi sakinlikle kabul ediyoruz.
Kimseyi değiştirmeye çalışmıyoruz. Çocuklarımızı, eşimizi, torunlarımızı oldukları gibi kabul edip, şükrediyoruz.
Hayatın keyfini çıkarıyoruz. Artık hiçbir şeyin peşinde değiliz.
Kendimiz için gereksiz hırslarımız ve isteklerimiz yok; o 5 kiloyu veremiyorsak da dert etmiyoruz.
Hep gülüyoruz.
İnsanlara karşı daha anlayışlı oluyoruz.
Sosyal hayatımıza ve sevdiklerimize değer veriyoruz.
Bizi en mutlu edenin onlar olduğunu biliyoruz.
Ben 40’lı yaşlarımda kendimi keşfettim.
Hayat boyu öğrenmeye istekli, motive bir insan olduğumu.
Yazmayı sevdiğimi, paylaşmayı sevdiğimi.
Size tavsiyem: Kendinizi keşfedin. Kendinizi sevin. Kendinizi kabul edin.
Sonra da insanları ve yaşamı sevin.
Hayata, dünyaya yararlı insanlar olun.
İster sadece çevrenizdekilere, ister daha da büyük resime, fark etmez.
Bahar Anahmias, the humanist
Pingback:Gün Dayanışma Günü, Gün Sevgi Günü, Gün Verme Günü - Bir Kahve Molası